28 Haziran 2010 Pazartesi

EMEKLİ DE TATİL YAPAR (MIYMIŞ)

Ülkemizin üzücü gündemi ve kişisel yoğunluk, bizi çok gerdi. Bir süre dinlenmeye, ortam değiştirmeye ihtiyaç doğdu.
Blogdaşlarıma güzel günler dilerim.
Güz döneminde görüşmek üzere, sevgiler.

14 Haziran 2010 Pazartesi

MODİFİYEZEDE


Yeğenlerimden biri araba aldı. O'nunla ayrı şehirlerde yaşıyoruz, sık görüştüğümüz de söylenemez. Ama yaşam biçimini yakından takip ediyorum. Dolayısı ile alışkanlıklarını, zaaflarını ve tutkularını iyi bildiğimi sanıyorum. Yeğenimin en büyük tutkusu arabalar ve modifiye yapılmış arabaya binmek. Bu tutkusundan hareketle, gün geçmez ki arabasında bir değişiklik yapmasın. Önce jantlardan başladı değiştirmeye, çelik olmalıymış jantlar. Arkasından tamponlar, bir sürü kıvrımları olan tamponlar taktırdı arabasına. Camlar siyah film kaplanacak, içerisi görünmeyecek. O yetmedi, egzost çıkışı çift olmalıymış ve nikelajlı olacakmış. Ses sistemleri kurulacak. Arkada rüzgarlık olmazsa olmaz. Amortisörler indirilip, araba yere değecekmiş gibi bir hava verilecek ve daha bir sürü şey... Tüm bunları, onaylamadığım gibi, yapılanları bir tebessümle izlemekteydim. İçimden de, keşke bunu bu kadar abartmasa dediğim bir noktaya vardı iş. Trafikte yaşanan sorunlar ayrı bir cabası işin. Babası birkaç kez uyarmış, bu durumun uygun olmadığını, ama dinleyen kim. Gençlere söz geçirmek öyle kolay değil. İlla bir olay yaşayacaklar ki, büyüklerin ne demek istediklerini anlasınlar. Buna da deneyim deniyormuş.

Geçenlerde aldığım bir haber beni üzdü. Yeğenim, eşi ile birlikte giderken, arabanın motor kısmından dumanlar çıktığını görmüş. Durup kaputu açmış. Motorun bulunduğu bölümün yanmakta olduğunu görmüş. Yangın tüpü aramış, bulamamış. Yoldan geçenlerden yardım eden olmamış. İtfaiye gelip yangını söndürdüğünde, artık arabadan bir demir yığını kalmış geriye.

Haberi duyduğumuzda, doğal olarak ilk sorumuz, gençlerin sağlık durumları oldu, onlara birşey olmamış bereket.Eşinin ve kendisinin sağlıkları iyi. Geçmiş olsuna gittik. ”Sevgili yeğenim mal önemli değildir, çalışır yine alırsınız, ama bundan sonra, aman biraz dikkat”, deyip üzüntülerini paylaştık.

Arabanın durumuna gelince; Arabanın, modifiye sırasında bazı elektrik donanımlarında aşınmaya sebep olunmuş olabileceğini düşünüyorum. Elektrik kablolarından bazıları aşınmış ve yangın bu sebeple çıkmış olabilir. Bu aşamada, yeğenimle bu konuyu tartışmadım, ama olaya da çok üzüldüm. Arabanın kaskosu olmadığından bir hak talebinde de bulunamadılar.

Bir araç üretilirken çeşitli aşamalardan geçer. Birinci aşama tasarım ve planlamadır. Tasarım yapıldıktan ve bir sürü evrelerden geçtikten sonra üretim aşamasına gelinir. Üretimden sonra kurallarına uygun biçimde kullanım aşaması gelir. Gençler çoğunlukla bu kuralları göz ardı ediyor. Araç üzerinde, modifiye denilen değişikliklere gidiyorlar. Modifiye işlemi, o aracın tasarımcıları tarafından onaylanıp, teknik hesapları yapılarak uygulanmazsa, herkes kafasına göre araç üzerinde değişiklik yapmaya kalkarsa, bu olayda olduğu gibi, can sıkıcı durumlar ortaya çıkabiliyor. Özellikle otomobil üretiminde bu aşamalara çok dikkat edilir. Aracı kullanırken, araç için belirlenmiş, denenmiş kriter ve kurallara uymak gerekir. Burada denetim elemanlarına da önemli görevler düşüyor. Teknik şartlarına uymayan değişikler yapılmış araçların trafikte dolaşmasına izin verilmemelidir.

Gençler, aman dikkat !!!! Anlamsız bir zevk uğruna, sizin ve sevdiklerinizin hayatını tehlikeye atmayın. Modifiye denen, hiç de gereği olmayan işlerle uğraşmayın. Otomobilinizi fabrikasından çıktığı biçimi ile, orijinali nasılsa o şekilde kullanın. Bizim için hayatlarınız, modifiye edilmiş bir arabadan daha kıymetlidir.


Ramazan Işık
26.05.2010
Ankara

6 Haziran 2010 Pazar

HİŞŞŞŞT, HEEEEEY, AMCAAAAAA !!!!!!

                Hişşşşşt, heeeey, amcaaaa !!! Yaşlı adam, gürültülerin geldiği yana başını çevirip baktı. Sesler yolun karşı kıyısındaki demir parmaklıklı duvarın üstüne çıkmış olan bir grup çocuktan geliyordu. Çocuklar adama doğru hep bir ağızdan bağırışıyorlar, ıslık çalıp, yihuuuuu, vaaauuoov, heeeey sesleri çıkarıp, alkış tutuyorlardı. Böylece adamın dikkatini çekiyorlardı. Adamcağız bir an ne olduğunu şaşırdı. Çocuklardan tarafa bakıp, durumu anlamaya çalıştı. Yolda akan araba trafiği kesilince, çocuklara doğru yöneldi. Bağıran çocuklara yaklaşıtıkça, buranın bir ilköğretim okulu olduğunu, çocukların da, teneffüse çıkmış, arka bahçede gözlerden uzak, duvara tırmanmış, gelip geçen insanlara laf atan, yaramazlık yapan çocuklar olduğunu anladı. Duvara bitişik tek katlı bir yapı vardı. Arka duvarı görünen bu yapı, büyük ihtimalle, okulun kantini olmalıydı. Yarısı kantin duvarına, bir kısmı okulun bahçe duvarına, bazıları da demirlere tırmanmış bir sürü çocuk, adam yaklaştıkça daha da güçlü alkışlamaya başladılar. Adam sakin, onlara doğru yönelip, O da çocuklar gibi kuvvetli bir alkışa başladı. Çocuklar bir an şaşaladılar, ama alkışlarına devam ettiler. Voooaahhh, yihiyuuuu, ohhhhooooo gibi sesler de aynı hızıyla sürüyordu. Adam duvarın dışında , çocuklar iç kısımda olmak üzere, bu hal bir süre devam etti. Yaşlı adam alkışa devam ederken, çocukların her birinin gözlerinin içine, tek tek, uzunca sürelerle, dikkatle bakıyor, alkışına da devam ediyordu. Çocuklar durumda bir gariplik olduğunu anlamaya başladılar. Adam deli mi, numara mı yapıyor, yoksa ne yapmak istiyor, bir türlü anlam veremediler. Yavaş yavaş sesler kesildi, arkasından alkışlar...                                                                                                                                        Adam, alkış ve gürültülerin yeterince kesildiğini anlayınca; hızını kestiği alkışına devam ederek, "aferin çocuklar, hepinize aferin", dedi. Çocuklar şaşkın, dikkat kesildiler. Adam, "annenize de aferin, babanıza, özellikle de öğretmenlerinize aferin", dedi. "Sizi çok sevdim, sizleri böyle yetiştirdikleri için onları kutluyorum". Çocuklarda bir durgunluk, arkasından çözülmeler başladı. Önce kız öğrenciler atladı duvardan. Demirdekiler de yavaş yavaş aşağıya inip, adama bakıyorlardı. Adam alkışa devam ediyor, çocukların gözlerine tek tek , uzun uzun bakıyordu. Bunlardan başka tek cümle söylemedi. Sadece baktı, alkışlamaya devam etti. Grup çözülmüş, köşeyi dönenler okula doğru yavaş yavaş ordan uzaklaşmaya başlamıştı. Karşılık vermeye çalışanları da, bazı öğrenciler çekip götürdü. Adam, çocukların arkalarından bakarken, altıncı ya da yedinci sınıfta olduğu belli olan bir kız çocuğu geri geldi. Duvarın dibine doğru yaklaştı. Adamın gözlerinin içine dikkatle bakıp, ağlamaklı bir ses tonuyla, "ben anneme laf söyletmem, ben sizi anladım, lütfen, annemin beni iyi yetiştirdiğini söylediğiniz cümlenizi geri alın", dedi...                                                                                                                               Şaşkınlık adamdaydı, "annemin, beni iyi yetiştirdiğini söylediğiniz cümlenizi geri alın", !!! ??? Yaşlı adam, bu yavruya bir kez daha dikkatle baktı. O'nun ne kadar iyi bir insan, akıllı bir öğrenci, ama aynı zamanda da bir çocuk olduğunu, bu çocukta gördüğü cevheri; biraz önce onların kendisine yaptıkları gibi, ıslık çalıp, yihuuuuu, vaaauuoov, heeeey diye bağırarak çevresindeki insanlara anlatmak istedi. Şehrin bu caddesinde yürüyen insanlar, olanları ve hislerini bu çocukların diliyle onlara anlatmaya kalksaydı, anlarlarmıydı acaba... "Bir denesem... ", dedi, kendi kendine. Durdu... "Aman, şimdi akıl hastanesinde odalardan biri boştur, orayı doldurmayayım", deyip vazgeçti. Kız öğrenciye dönüp, "sen akıllı bir çocuksun,bundan sonra daha dikkatli davranacağına eminim, hoşça kal", dedi. Ramazan Işık 25.05.2010 Ankara