16 Haziran 2009 Salı

AYNAYA BAKANLAR

Aynaya bakan iki çeşit insan vardır.

Birincisi saatlerce aynanın karşısından kendisini alamaz.Boyuna posuna bakar.Allah ne güzel yaratmıştır kendilerini.Kadınsa kaşlarını incelerler,gözlerini.Erkekler pazularını şişirirler ayna karşısında,kendi kendilerine.
Her şeyleriyle mükemmeldirler.Ulu tanrım övmüş de yaratmıştır onları.

İkincileri,aynaya gönül gözü ile bakanlardır.Var oluşunun sebebini anlamaya çalışanlar.Var olduğu sürece ne işe yaradığını düşünen.Hayatta kime ne kadar faydası olduğunu irdeleyen insanlar.Bu türden olanlar,aynada kendi fiziksel özelliklerinin pek farkına varmazlar.Sadece,eh biraz,üstü başı bozuk olmasın,saçı başı dağınık görünmesin diye,görev icabı bakarlar aynaya.

Fiziksel gelişimimiz bizim dışımızda oluşmaktadır.O bize lütfedilmiştir.Değiştiremeyiz.Olsa olsa,bazılarının yaptığı gibi,biraz makyaj, biraz estetik, o kadar.Daha ileri gidemeyiz.Ten rengimiz bellidir,göz rengimiz ,boyumuz,saçımızın rengi.

Ama gönül gözü ile gördüklerimizi çok geliştirip,değiştirebiliriz.O bizim kumandamızdadır.Eğer geliştirmek istiyorsak elbette.Üretim gücümüzle oluşturduklarımız,sevgimiz bizimdir.
Kurduğumuz dostluklar,arkadaşlıklar.İş hayatında ürettiklerimiz.Yetiştirdiğimiz ağaçlar bizim ürünümüzdür.
Aklımız ermeye başladıktan sonra koyduğumuz hedef ve idealler.Okullardaki başarılarımız.Okuduklarımız bize ait olmuştur artık.

Aynaya gönül gözüyle bakalım.Orda geçmişimizi görürüz.Yapamadıklarımızı görürüz.Başardıklarımızı görürüz geriye doğru.Çünkü aynalar geriyi gösterir.İleriyi değil.İleriye bakmak istiyorsak,gözlerimizi kapatıp,geleceği hayal etmeli ve onu kurgulamalıyız.Ancak o zaman bir ümit ışığı belirebilir ufkumuzda.

Yaşam,aynaya doğru gözle bakanlarındır.

Çelişkiler her zaman gözümüzün önündedir.Önemli olan biz onu görebiliyormuyuz.

Sevgi varlığın temelidir.

Ramazan Işık

15 Haziran 2009 Pazartesi

İDARE



Zaman çabuk geçiyor.Yaşanmışlıklar da belgelenmediği zaman unutuluyor.Unutulan hayatlar,bugün yaşananların ne kadar değerli olduğunun anlaşılmasını zorlaştırıyor.Geçmiş unutulmamalı.Sürekli geçmişi düşünerek yaşanmaz ama,geçmişte yaşananların izleri de silinmez.

İdare diye bir araç vardı hayatımızda.Huni biçimli,bez fitilli,yakıtı gazyağı olan bir aydınlatma aracı.İçine gaz yağı konur,kapağındaki boru biçimindeki delikten bez fitil takılırdı.Fitil ateşlenir,içinden çektiği gaz yağını küçük bir isli alevle yakardı.Onunla aydınlanırdık.Öyle aydınlanırdık ki,onun ışığında okuduğumuz kitaplar bizi,yüzyıllarca zaman diliminden atlatır,bu günlere getirirdi.Geleceğe doğru değişmemizi ve gelişmemizi sağlardı.

O küçücük ışık hüzmesi olmasa,geceler boyu onca kitap nasıl okunurdu.Ocakta yanan koca kütüklerden çıkan aydınlık o kitapları okumamıza yetmezdi de,idareden çıkan o cılız ışık,sayfalara yazılmış bit kadar küçük yazıları okumamızı sağlardı.Zira idare elimizin altında,yanıbaşımızdaydı.Ocak ise sabit,yerinden kıpırdayıp baş ucumuza gelemez.

İdareden,cam şişeli gaz lambasına geçmek devrim gibi birşeydi.Herkes her zaman gaz lambasını kullanamazdı.Gaz lambası idareye göre çok fazla gaz tüketirdi.Önemli misafirler geldiğinde yakılması gereken bir araçtı gaz lamabası.Numaralıydı.Beş numaralı camlı olanı en büyüğü idi.O da çok gaz yaktığı için az kullanılırdı.

Lüks denen araçlar ise,adı üstünde lükstü.Köyde bir iki evde ya var,ya yoktu.Bizden öncekiler de onu,hemen hemen hiç görmemişler zaten.

İdare,onunla yaşayanlara daha dün gibi geliyor.Ama yeni çağın gençlerine de tarih kadar eski.Anlatması bile zor.

İdare,hayatın vazgeçilmezidir.Bugün de hayatı bir şekilde idare ediyoruz.Ama idare ile yaşamak çok zordu.Yaşayamayan bilemez,anlayamaz.

Aslında nostalji olsun diye turistik düzenlemeler yapmak gerek.Turizmciler bunu yapabilir.Hiç olmazsa bir günlük idareli hayatlar yaşatmak,batılılara ilginç gelebilir.Önerimdir,böyle bir olguyu düşünsünler.Her şeye sahip yaşama biçiminden sıkılmış insan guruplarına sunulacak değişik bir turistik öge olabilir.

Hayatı ıskalamayalım.İdare edelim.Yaşamak idare etmektir,hem hayatı,hem kendimizi.Sahip olan idare eder.İdarenin olmadığı,mağara hayatlarını düşündüğümüzde, idareli hayatın ne kadar lüks olduğunu anlarız.Demek ki biz mağaralı yaşamdan bir kademe ilerisini yaşamışız.

Ne mutlu bize.

Ne mutlu yaşamı idare edebilenlere.

Ramazan Işık

1 Haziran 2009 Pazartesi

ERCİYESTE KAR OLSAM

ERCİYESTE KAR OLSAM

Temmuz da Erciyes'te kar olsam, buz gibi.
Örtsem koca dağı köşe bucak.

Eriyip aksam ılgıt ılgıt.
Kor düşmüş yüreklere,
Baharda patlayan göz olsam.

Ordan ovaya insem,
Sarımsaklı Suyu'nu tersine çevirip,
Bünyan'a uğrasam.

Anamın ellerini öpüp,
Hayır duasını alsam.
Bir de selam koysam cebime Zülfi (annem)'den.
Zamantı çayına karışsam,
Köyümün derelerinden geçip.
Seyhan'a ulaşsam çalkalanıp, köpürüp.
Adana'da Hasret (babam)'e kavuşsam.
Ellerinden öpüp, incitmeden
Yüz sürsem toprağına.
Selamını iletsem "Nazlı Yari"nin.

Göz yaşlarını silsem, yarasına merhem olsam.
Anasından bir beyit okusam, baş ucunda,
Fatihadan sonra.
"Ne yatıyon aslan oğlum,
Yiğit yaylasına çıkar"diyor, Uzun Hapba desem.

Kalkarmı bilmem, bunca zamandan sonra.

Başındaki, kurumaya yüz tutmuş
Çam ağacını yeşertsem, yeni umutlarla.

Akdenize karışsam, yarama tuz bassam.
Acılarımı dindirsem.

Buhar olup göğe çıksam.
Bir tan vakti, şebnem olsam,
Gül destesinin üstünde,
Sevgilinin dudaklarına dokunmak için.

Ramazan Işık

.