24 Eylül 2009 Perşembe

SOSYAL İKLİMLENDİRME


İklimlendirme yeni bir kavram.Eski çağlardan beri bilinen,bazı ısıtma-soğutma sistemleri olsa da,modern iklimlendirmenin tarihi çok fazla değil.Teknolojiye bağlı olarak da,gelişmesini sürdürüyor.Gittikçe gelişerek konfor noktasına doğru ilerliyor.Yaşadığımız alanlar ısıtma,soğutma sistemlerinin çok çeşitleri ile donatılıyor.Biz de,her alanda olduğu gibi,bu alandaki yeniliklere doymuyoruz.

Bizim asıl konumuz,sosyal iklimlendirme.Bilindiği gibi,ülkemizin her türlü ortamı bir ısınıyor,bir soğuyor.Orta yolu bulmakta zorluk çekiyoruz.Termostatlarımızın ayarı bir türlü tutmuyor.Bazan çok sıcak,bazan çok soğuk.İklimlendirme yapmakla görevli olanların da tansiyonları mı yüksek nedir,onlar da orta karar bir yol bulamıyorlar.Yol ararken de zorluk çekiyorlar galiba.

Son zamanlarda bu iklimlendirme işlerinde bir gayret,bir gayret.Biz de burdan bakıyoruz,bugün sıcak hava mı üflenecek,yoksa soğuk hava mı.Önceden bilsek,tedbirimizi alıp ona göre giyineceğiz,ama o da belli olmuyor.Musluklar çok uzakta,okyanus ötesinde olunca,buralardan hava tahmini yapmak çok zor.

Bir bakıyorsunuz,sıcak hava muslukları açılmış.Beş şehit,on şehit.Bu sıcaklık bir süre devam ediyor.Yavrular toprağa,ateşler annelerin yüreğine düşüyor.Yürekler yakıldıkça yakılıyor.İstedikleri sıcaklık seviyesini elde edince,rolantiye alıyorlar motorları.Bu sefer soğutma muslukları açılıyor.Seçilim projeleri ortalığa dökülüyor.Aydınlarda bir fikir,bir fikir.Düşünceler öyle çok ki,kitaplar,dergiler,gazeteler dolusu maşallah.Televizyonlarda yorumlar, yorumlar.O yetmedi,biz de bloglarda başladık üretime.

Yakınımızda da hava üfleme muslukları var.O muslukları çalıştıranların parmakları da hep silah tetiklerinde bulunuyor.Dolayısı ile,onlara da yaklaşıp,nasıl bir hava üfleyeceklerini anlayamıyoruz.Silah tetiklerini okşayacaklarına,kalem açacaklarını çok kullansalar,işin şekli değişecek.Ama,mayaları öyle yoğrulmuş.İhanet kanlarına işlemiş.İlla silah tetikleri tutacaklar.Kandan besleniyorlar.İnsanca yaşamak zor geliyor."Onlar,bizim çocuklarımız,kardeşlerimiz"dedikleri,beyni kirletilmiş insanları,eline silah vererek,görevi vatanı korumak,namusumuzu beklemek olan,vatan evlatlarının karşısına çıkarmakta hiç sakınca görmüyorlar.Bazı gafiller de,bu duruma oturduğu sırça koltuklardan destek veriyor.

Sosyal iklimlendirme çalışmaları 'nda,gelinen bu son durumu,ibretle izliyoruz.Malum,ısınan motora soğuk su dökersen,blog çatlatır.Isıtılıp soğutulan son durumlardan dolayı,bizim de blog çatlatmamıza az kaldı.

Yüreklerimiz ağzımızda.Sabrımız sınırlarda.

UFUK ÇİZGİSİ'Nİ KAYBETMİŞİZ


Ne kadar üzgünüm.Kalbim ağrıyor.Blog arkadaşlarımdan Ufuk Çizgisi'ni kaybetmişiz.Hayat bu kadar radikal ve acımasız.Bir anda gerçekleri önüne koyuyor.Dayanmak ise kişinin psikolojisine kalmış.

Son yazılarımdan birine yaptığı yorumda şöyle demişti.
"UFUK ÇİZGİSİ- Dürüstlük erdem evet, ama bu erdemi insanlığı anlayabilmekde erdem oldu sanki artık. Bazıları ne erdem arıyor, ne yürek, ne insanlık..anlamak mümkün değil..yaşamak olsunda nasıl olursa olsun.. Allah rahmet eylesin."

Ben de cevap olarak,
RAMAZAN- UFUK ÇİZGİSİ,vahşi bir yaşam tarzına doğru gidiyoruz.erdemleri, mumla,çırayla arıyoruz artık.nereye gidiyoruz anlamakta zorluk çekiyoruz.

demişim.

Vahşi bir yaşam tarzına doğru gidiyoruz,gerçekten.Acımasız ve sıkıcı.

Allah rahmet eylesin.Ruhu şad olsun.

17 Eylül 2009 Perşembe

AYNI HAYATTAKİ GİBİ

Sanal alemi seviyoruz.Bazıları da benim gibi çok ciddiye alıyor,bu sanal dünya denen oluşumu.Burasını gerçek hayattakiler gibi bir yaşam sanıyoruz.Bir de bakıyoruz ki rüyadaki gibi,gerçekten sanalmış.Ha şunu anlasaydın.Kafamız biraz geç basıyor galiba.Ama ne yapalım,bununla ilgili önümüzde örnek yoktu ki.Dedelerimiz böyle bir yaşanmışlık yaşamamışlar.Dolayısı ile ,bu konu ile ilgili ne bir hikaye,ne bir masal ,ne bir teselleme,ne de örnek var.Yaşadıklarımız bizden sonrakiler için ilk örnekler oluyor.Bu yaşadıklarımıza olsa olsa rüyalarda anlatılanları benzetebiliriz.Başkaca bir ilgi kuramıyorum ben,birşeylerle.

Ne zamandır bloglara girmekte,yazı yazmakta,yorum yapmakta sıkıntı çekiyoruz.Bu iş nereye kadar devam edecek bakalım.Benim gibi,gençlik yıllarına kadar televizyon görmemiş,bilgisayarı orta yaşlarından sonra yakalamış olanlar,hemen kaygıya kapılıyorlar.Gençler bu konuda daha rahatlar galiba.

O değil,önemli olan şu.Eskiden yazdıklarımı,bilgisayarda bir dosyaya kaydederdim.Klasörler ve dosyalar halinde saklardım.Lazım olanları uygun yerlerde kullanırdım.Bu bloglar çıkalı,tam da bu,dedim kendi kendime.İstediğin zaman yaz,istediğini yayınla.Şimdi hepsi birden kayboluyor mu.Bak sen o zaman.Kopyası da yok.Aynı hayatımız gibi.Hayatımızın bir kopyası yok ya.Sanalın da yok.Ölüm gibi birşey bu.Eğer hayatınızın tümünü buraya kaydettiyseniz ve diyelim ki geri dönmemecesine kaybolursa bunlar.Yaaa,oldu mu şimdi.Acaba nereye gittiler.Cennete mi,cehenneme mi.Bu kadar uğraş,çabala,yaz bir de bakmışsın yok.Çok acı.Arkasından ağıtlar yakasın gelir.

Ağıt dedim de,ağıt da kişinin önemine göre yakılırdı eskiden.Ölen çok ünlü biriyse,ağıtcılar çifter çifter gelirlerdi.Fakirin biriyse,ancak anası,bacısı birkaç beyit söylerdi garibin arkasından.Ağlarsa anası ağlardı,gerisi yalan ağlardı.Bizim blogda acaba nasıl olur.Kaç kişi arkasından ağlar ki.Kaç kişi ağıt yakar.Yazık,iyi blogdu(burada adamcağız mı diyeceğiz,kadıncağız mı)rahmetli.

Öbür alemde birşeyler yaşayacağız da.Onun da boyutlarını tam olarak bilemiyoruz.Buradaki gibi olmayacağı kesin.Gerçek yaşamı bulana kadar aramaya devam.Sanal alemin de öbür dünyası çıkacak mı bakalım.

4 Eylül 2009 Cuma

SUÇLU BENİM

Dedem bir gün,evin önünde oturmuş,dikkatli dikkatli birşeye bakıp söyleniyordu.Yanına yaklaştım,merakla dinlemeye başladım.Suç bende,suç bende,bu işin kabahatlisi benim diye tekrar ediyordu.Elindekine baktım,bir ayakkabı.Merakım daha da arttı.Hayırdır dede,ne suçu,ne suçlusu,bu nedir dedim.

Bak,a oğul dedi.Bu benim eski ayakkabım.Bunu tamir etmesi için,şu bizim yeğen var ya,ayakkabı tamircisi Hasan,O'na vermiştim.Ama O bu ayakkabıyı doğru dürüst tamir etmemiş.Hile yapmış dedi.Bunun suçlusu da benim.Şimdi,neden dede diyeceksin değil mi.Şöyle evladım dedi.

Bu çocuk,yani yeğen Hasan,biliyorsun benim kız kardeşimin oğlu.Babası ölünce,annesi bana dedi ki,ağabey bu çocuğu bir sanata verelim.Bir beceri öğrensin.Ekmek kazansın dedi.Ben de O'nu Ayakkabı tamircisi Bedir Usta'nın yanına çırak olarak verdim.Yıllar geçti.Bu genç te usta olup dükkan açtı.Böyle ayakabı tamir etmeye başladı.Yalnız bir durum var.Bu Bedir usta var ya bu Bedir usta,öteden beridir hileciydi.Eline aldığı hiçbir işi düzgün yapmazdı.Eksik yapar,insanları kandırırdı.Çocukluğunu,gençliğini tanırım.Ömrü öyle geçmiştir.Zaten,işinde de pek başarılı olamadı.Zar zor geçirdi ömrünü.İnsanlara güven vermeyince,iş de az gelirdi kendisine.

İşte tüm bunları bile bile,ben bu çocuğu Bedir Usta'nın yanına çırak olarak verdim.O da iyi bir zanaat öğreneceğine,hile öğrenmiş ustasından.Baksana,dayısına bile,hile yapmış.Ayakkabıyı doğru dürüst tamir etmemiş.Bir boya,bir cila geri getirmiş dedi.

Dedemin anlattıklarını ibretle dinledim.Dürüstlüğün ne kadar büyük bir erdem olduğu,o gün kafama yazıldı.

Keşke dedemi erken kaybetmeseydim.Kim bilir daha ne erdemli hikayeler dinleyecektim.

Sevgili dedem,ruhun şad olsun.

Ramazan Işık

2 Eylül 2009 Çarşamba

EKMEK PEŞİNDE


Haguenau,Fransa'nın almanya sınırına yakın,tarihi Strasbourg kentinin bir ilçesi.Almanya sınırına 30 KM mesafede.Şirin bir orta Avrupa kasabası.Bu bölge Alsace(alsaz okunur)denen orta avrupa bölgesi.

Bu bölgenin ilginç özellikleri var.

En ilginç özelliği insan yapısı.Fransa'ya ait olmasına rağmen,kırma Almanca sayılabilecek,Alsazca denilen bir dil konuşuluyor burda.Alsazlar Fransızlardan daha çok Almanlara benziyorlar her yönden.Fransız televizyonlarında haftada bir iki gün,birkaç saatlik alsazca dilinde tv programları yayınlanıyor.

Diğer özelliği,bu bölgenin ekonomik zenginliği.Tarıma dayalı alanlarından çok verim alıyorlar.Orta avrupanın gün aşırı yağmurlu iklimi,buralarını çok verimli yapmış.Peynir çeşitleri o kadar fazla ki,marketlerde peynir reyonu kadar uzun tezgah,başka hiçbir üründe yok desek yeridir.

Tarihi Alsace evleri çok ilginç.Bizim Beypazarı evlerine benzer şekilde,duvarlarında ahşap latalar var.Bu evleri çok güzel korumuşlar.Eskiyi yıkıp yeni betonarme binalar yapmamışlar.İnsan bu evler arasında gezerken,tarihte geçmişe yolculuk yaptığını düşünüyor.

Alsazlar,fransızcayı aksanlı konuşuyorlar.Almancaya benzer bir aksanla,kaba bir biçimde.
Buradaki türkler de faransızcayı,alsazlarla beraber çalışırken öğrendikleri için,onlarda aynı alsazlar gibi aksanlı öğrenmişler.Benim için çok ilginç bir durumdu bu.

Bir ilginç durum da şuydu.Yıllardır Türkiye'ye gelememiş ailelerin çocuklarına ait Türkçe konuşmalar.Aile yurdumuzun hangi yöresinden gitti ise,çocuklar da o yörenin şivesi ile konuşuyorlar.Zaten türkçe okul ve öğretmen görmedikleri için,dil de aileden gördüğü gibi oluşmuş.

Dikkat çeken bir durum da şuydu.İlçeye bağlı bir kasaba var.Bir okulu var ve bu okulun toplam öğrenci sayısı üç yüz civarında.Bayağı büyük bir kasaba ama çocuk sayısı az.Bu kasabada beş altı Türk aile yaşıyor.Bu okula bu ailelerden gelen çocuk sayısı ise on iki.Koca kasabada üçyüz ,birkaç Türk aileden okula giden on iki çocuk.Bu da dikkatimi çeken ilginç bir durumdu.Böyle giderse Avrupadaki insan varlığımız kısa zamanda azımsanmayacak sayıya ulaşır,her ne kadar Anadolu'da nüfus artışında azalma olsa da.

Bizim insanlarımız buralara gelmişler.Köylerde kasabalarda,şehirlerde yurt yuva kurmuş,yerleşmişler.Gurbet ellerde ekmek peşinde koşmuşlar.Ayrı bir dünyaları olmuş.

Bizim oralarda bir deyim vardır"ekmaani govala"derler.Yani ekmeğini kovala,ekmek için çalış,çabala,başka lüzumsuz işlerle uğraşma demek isterler.Herkes ekmaani kovalasa sıkıntılar azalır.Ekmeğini kovalayana herkes saygı duyar.

Ekmaamizi kovalayalım.

Herkese sevgiler.