29 Ağustos 2009 Cumartesi

KIZ ÇIKARMAK NE ZORMUŞ

Eski ama eskimeyen arkadaşlıklarım vardır.Benim yaşam kaynaklarımdan biridir onlar.
Öğretmen okulundan beri arkadaşlığımız devam eden,otuz yedi yıllık arkadaşımdan bir davetiye aldım.Kızını evlendiriyormuş.Düğün için Kayseri'ye davet etti.Biz de hem kına gecesine katılmak,hem de düğünde bulunmak üzere yola çıktık.

Bu yıl havalar serin gitti.Haziran ortaları olmasına rağmen Erciyes karla kaplıydı.Yolda durup bir fotoğrafını çektik."Erciyes'te Kar Olsam"şiiri de o yolculukta ortaya çıktı.

"Kız Çıkarmak"deyimi,bana hep ilginç gelmiştir.Ne demek yani bu derdim,çoğu zaman.Kızım olmadığından mıdır nedir,bu olayı biraz hafife alırım öteden beri.Ben oğlan evlendirdim,sanki eve mi geldi.Kendi evini kurduk,oraya "oğlan çıkardık" derdim.Ne zamana kadar.Bu düğüne gidip,düğün sonu arkadaşımla beraber,evde sabahlayana kadar.

Şimdi düşüncelerim değişti.Kız çıkarmak zormuş arkadaş.Gözlerimle görüp,şahit oldum.
Ben işin mutluluk yönündeydim sürekli.Ooo ne güzel kardeş ya.Bir evlat yetiştirmişsin.Büyütmüşsün.Okutmuşsun.Uygun bir gençle anlaşmışlar ve evleniyorlar.Ne kadar güzel işte, diye sürekli mutluluk vurgusu yaparak,aklımca onu teselli ediyorum.Sanki O bunların farkında değilmiş gibi.

İşin aslı öyle değilmiş.Bizim toplumda kız çıkarmak zormuş vesselam.
Aslında bunun tecrübesini daha önceden azıcık yaşamıştım da ,unutmuşum demek ki.Oğlumu evlendirirken gelin almaya gittiğimizde,gelinimin annesi ağlıyordu.Gelin hanımda herhangi bir ağlama eseri yok maşallah.Eşim de kızın annesi ile birlik olup,başladı ağlamaya.Allah Allah ne oluyoruz ya.Biz buraya yas yapmaya mı geldik.Düğün bu yahu,demiştim o zaman.Biraz ben de buruldum aslında da.Renk vermiyorum.Bu ağlaşmaları o zamandan hatırlıyorum da.Böyle kız çıktıktan sonra,evde kalıp,o hüzünlü havayı yaşamamıştım doğrusu,şimdiye kadar.

Sabaha kadar ne yapacağımızı şaşırdık.Uyku yok.Eften püfden konuşmalar.Gençler balayı için Antalya'ya gittiler.Acaba vardılar mı.Yorgun argın araba kullanacaklar,keşke bugün dinlenip gitselerdi,falan.Ama asıl sıkıntının o olmadığı belli.Evden kız çıktı,dert bu.

Evde bize dikenler batıyor.Bu sıkıntıyı nasıl atacağız yahu.İşkembeciye mi gitsek,dondurmacıya mı.Gecenin üçünde dondurma mı yenir.Dondurmacı arayalım.Yok çerez koyalım.Balkona bir girip bir çıkıyoruz.Ne yapacağımızı şaşırdık.Hadi çıkalım dedim arkadaşıma.Gidip dondurmacı bulduk,Sivas caddesinde.Maksat dondurma yemek değil,zaman geçsin işte.

Zor işmiş bu iş.

Hey kızlar,arkada ne hüzünler bıraktığınızın farkındamısınız.Ben oğlan evlendirdiğimde böyle olmamıştı.Arada bir fark var.Kız çıkarmak farkı.

Geleneklerin bize ulaştırdığı bu hüznü atmalıyız,ama nasıl.Evlenen kız olsun erkek olsun mutluluğu doyasıya yaşamanın bir yolu olmalı.

Gençlere yeniden mutluluk dileklerimle,darısı bekarların başına diyorum.

25 Ağustos 2009 Salı

OKUL YIKILIR MI ?

Ey vicdan nerdesin.
Tarih boyunca,insanoğlu gelecek kuşakları eğitmek için büyük çaba göstermiştir.Eğitim en önce planlanması gereken işlerden sayılmış,bütçeler ona göre ayarlanmıştır.Bir insan ya da grup eğitim için bir taş koyuyorsa o'nun adı yüzyıllarca anılmıştır.

Eğitime verilen önemi çok fazla sayıda örnekle anlatmak mümkündür.Atatürk'ün Kurtuluş Savaşı bittikten sonra söylediği"asıl savaş şimdi başlıyor,o da cahillikle savaş",Hz.Ali'nin "bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum",Hz.Muhammed'in "ilim çinde de olsa gidip alınız,öğreniniz" demesi.
Yüzyıllar önce Gevher Nesibe Hatun'un Kayseri'ye Dünyanın ilk tıp fakültesini yaptırması.
Bu ve benzeri sözler,çalışmalar o insanların büyüklüğünü gösteriyor.

Ya şimdi,okul yıkanlara ne demeli.

Adını bile anmaktan kaçındığım,Eyüp belediye başkanı,okul yıkıyor.Bir dağ başına yapılmış olan,aydınlık geleceğimize bir ışık tutacak çocukların okulunu yıktılar.Dozerlerle,kepçelerle okul yıkmaya geldiler.

Neymiş kamu arazisi imiş.Süleyman Demirel ne demişti,"ülkeme fabrika yapacaklarsa köşkün arazisini bile bedava veririm" demişti,Ford Türkiyeye geleceği zaman.
Ya, bu yıktığınız,okul ya.İnsanın eli nasıl varır.O kepçecinin çocuğu yok mu.Ben böyle bir katliama alet olamam, diye neden demiyor.Deseydi ne olurdu.Bir insanlık dersi verirdi.

En kötü ihtimal,diyelim ki kaçak olsun .Her taraf kaçak okul binalarıyla dolsun.Şehirler gecekonduyla,hapishaneyle dolacağına.

Ey vicdanlar nerdesiniz.21. yüzyıldamıyız,orta çağda mı.Bizi orta çağa taşımak isteyenlerin attığı adımlara alkış tutanlar,bu nasıl iş.

Bu gün uyuyamadım.Kendimi o okulun öğrencilerinin yerine koydum.O minicik yavruların yerine.Allah'a azıcık inanan insanlar okul yıkamazlar.Anlaşılan sizde inançtan eser yok.Hapishane yıktığınızda verdiğim alkışları geri alıyorum.Demek ki o davranışı insanlık için değil,okyanus ötesi devletlerin gelecek kurguları için yapmışsınız.

Kınıyorum.Hayatımda kimseye lanet okumadım.Bunun için lanet olsun size diyorum.

Yazık,yazık.

Çok üzgünüm bugün,okul yıktılar.

21 Ağustos 2009 Cuma

HATİCEM

Paylaşım sitelerinden birinde rastladım O'na.Geçmişte yöneticiliğini yapmış olduğum okulun,arkadaş sitesinde adını gördüm.Bir mesaj attım.Hemen cevap geldi."Aaaa hocam, sizi burada görmek ne güzel" diye.

Yıllar önceye,Haticeyi birinci sınıfa kaydettiğim güne döndüm.Anne ve babasıyla odama gelmişlerdi,kayıt için.Spastik engelliydi,ayakta duramadığından babasının kucağındaydı.Refleks bir hareketle ayağa fırlayıp,yer gösterdiğimi dün gibi hatırlıyorum.

Birinci sınıfa kaydını yaptım .Böyle fiziksel engeli olan öğrencilere duyarlılığı olan bir bayan arkadaşın sınıfına yazdım O'nu.
Bazı günler annesi,bazan babası kucağında getrdiler okula.Yaz günleri bahçede bankta,kışları koridorda beklediler,dersler bitene kadar.Onlar oralarda bekledi,ben de yüreğimde bekledim O'nu.Teneffüslerde tuvalete götürüp getiriyorlar,gerektiğinde beslenmesini yaptırıyorlardı.Özel bir de sandalye ayarladık,rahat etsin diye.

Okulda sınıflar yükseldikçe katlar da yükselir.Birinci sınıflar zemin katta ,ikiler birinci katta,üçler ikinci katta okurlar normal şartlarda.Biz onun sınıfını zeminde bıraktık,okul bitene kadar.

Çok azimli bir öğrenciydi.Sınıfta hep ilklerin içindeydi.İlk tanıştığınızda konuşmalarını anlamanız çok zordu.İlerleyen zamanlarda önce öğretmeniyle,sonra bizimle anlaşmaya başlamıştı.Tüm vücut kaslarında olduğu gibi,ağız kaslarında da problem vardı.
Yedinci sınıfa geldiğinde 23 Nisan törenleri için gösteri grubunda yer almak istedi.Hemen kabul ettik.Beden eğitimi öğretmenlerinin özel ilgisi ile çalışmalara katıldı.Beden eğitimi derslerine girme zorunluluğu olmayan bir öğrencinin,bu arzusu takdire şayandı doğrusu.Şehir stadında yapılan bayram gösterilerinde,grubun içinde koltuk deynekleri ile yer aldı.Bizi hem duygulandırdı,hem gururlandırdı.Tüm stad alkıştan inliyordu.Biz biliyorduk ki alkışı alan Haticeydi.

Sekizinci sınıfı bitirip,başarı ile diplomasını aldı.O yıl yapılan sınavlarda Anadolu Lisesini kazandı.

Lisede başarılı olduğu habererini alıyordum.Bu arada emekli oldum,bağlantı kopmuştu.Şimdi bu paylaşım sitesinde yeniden bulunca dünyalar benim oldu.Hal hatır sordum.İyi olduğunu öğrendim.Liseden sonra seçkin bir üniversitenin peyzaj mimarlığı bölümüne gitmiş.Oradan mezun olup,belediyede işe girmiş.Yurt dışında seminerlere de gidiyormuş.Netten takibini yaptım,Baku(Azerbaycan)ve Sofya(Bulgaristan)seminer çalışmalarına tanık oldum.Yurt içinden ve yurt dışından arkadaşları ile ingilizce olarak yaptığı yazışmaları da takip ediyorum.Şimdi bilgisayar olduğu için iletişim sorunu diye birşey yaşamıyormuş.

İzlediğim tüm bu durumlar beni çok mutlu etti.Son zamanlarda aldığım en güzel haberlerdi bunlar.
Birbirimizi arkadaş listemize ekledik.Tekrar görüşüp haberleşmek üzere ayrıldık msn dünyamızdan.
Keşke her günüm böyle olsa.

20 Ağustos 2009 Perşembe

GENÇLERİN OYUNU (MİM)

Gençler,mim diye bir oyun buldular.Beni de ebruli mimlemiş.Önce O'na teşekkür ederim.Ne demekse bu mim tam bilmiyorum.Ama sorular var ya,onları cevaplandıracağız anlaşılan.Gençleri mi kıralım şimdi.Galiba,bu işin bir yönü güzel.Blogdaşlar, birbirlerini kendi arzu ettikleri yönleri ile tanımak istiyorlar.Aslında yazılarımızda kendimizi anlatıyoruz.Bu da katmerlisi olsun,ne olacak.Bazan da böyle bir oyun olsun.BridgeBase'da briç oynayacağımıza,biraz da mim oynarız.

Bu yazışmaları bu yönü ile seviyorum ben.Bazan karşı karşıya olduğumuz insanlara söylemediklerimizi,buralarda yazıyoruz.Sonuç ne olursa olsun.iki cümle laf,nete gidiyor işte.

Sorulara geçeyim.



1. Bloguna neden bu adı verdin ?

Kendi adımla beraber,yaşam öyküm ve yaşama dair herşeyi kapsamasını düşündüğüm için.

2.Blog yazarken star tribiyle istediğin, olmazsa olmaz dediğin şeyler var mı?

Öyle bir takıntım yok.Günün gelişen şartlarına göre yazıyorum.Aslında yazmak denirmi buna bilmiyorum.Biraz sözlü anlatıma benziyor bizim yazılar.,

3.En son satın aldığın garip şey?

Çocukluğumdan ihtibaren en ihtiyaç olduğumu almak zorunda kaldığımdan,bu durum bende alışkanlık yarattı.bu nedenle garip şeylere pek para harcayamıyorum.Aslında bu durumdan ben de şikayetçiyim.keşke daha esprili bir yaşama kayabilsem.

4.Şeker gibi olduğun anlar?

Torunumla olduğum zamanlar.Bir de eşek ol dede demiyormu,eşekmiyim,şeker mi bilmem.

5. "Arkadaşım artık sormayın şunları" dediğin şeyler?

Çok özel ama,gene de yazayım.Senin çocuk okulu ne yaptı.

6.Aynaya bakınca gördüğün?

Hayata zar atmış,bazısı şeş gelmiş,bazısı hep yek.Hayatta kumar oynamamış bir insanım,ama kendini kumar masasıda bir kazanmış,bir kaybetmiş uykusuz bir insan gibi hissediyorum.

7. "Kendini okutan blog" dediğin?

Yazılanı ayırt etmediğimden,benim için yazılan herşey önemlidir.Ayrımsız hepsinden birşeyler öğreniyorum.

8.Bu blog sahibi/sahibesiyle karşılaşabileceğin yerler.

Sanal ortamda olduğu için, blogdaşlarımla pek karşılaşabileceğimi düşünmemiştim.Ama şartlar gerektirirse,dağ dağa kavuşmaz,insan insana kavuşur derler ya.Her yerde olabilir.



Bir önceki yazımda, ödül dolayısı ile arkadaşlara gönderme yapmıştım.Şimdi de onlar dışından bazı arkadaşlara mim göndereyim bari.

herkese sevgi,selam.



http://askgunesi.blogspot.com/

http://asyaselda.blogspot.com/






19 Ağustos 2009 Çarşamba

BEN DUYGUSAL BİR İNSANIM (ÖDÜL)


Sevgili sihirlisepet http://sihirlisepet.blogspot.com/ ve devenin_bale _pabucu http://kararli.blogspot.com/ bana ödül vermişler.

Ben duygusal bir insanım.Böyle ödül filan aldımmı,dokunsan ağlayacak gibi olurum gençler.Öğrencilerimin, başıma toplanıp,minicik parmaklarıyla bana birşeyler gösterip,sorular sorduğu günleri hatırladım.



KIR ÇİÇEKLERİ

Aman Allahım,çok güzeldi o günler.
Kır çiçekleri toplayıp getirirlerdi yavrular.
En güzel hediyedir,aldığım o kır çiçekleri,biliyormusunuz.
Babamdan bir hediye alamadım.
Erken gitmiş adamcağız.
Ama yüzlerce öğrencimden kır çiçekleri aldım ben.
O kır çiçekleri var ya,o kır çiçekleri...
Ve onu veren eller.
Minicik,küçücük eller.
Kuzunun peşinde koşarken çalıya takılıp çizilmiş,
güneşte yanmış,
toprakla,çamurla yoğrulmuş o eller.
O ellerin verdiği kır çiçekleri.
İşte onlara hayranım ben.


Gençler bu ödülünüz için sizlere teşekkür ederim.

Bu ödülün kuralları varmış.
Logo yayınlanacak,
7 kişi belirlenip onların da linkleri yayınlanacak.Onada tamam da bu iş bayağı zor.Arkadaşlarımdan hangisini kimden ayırabilirim ki.Bir deneyeyim bakalım.

1-ebruli http://anka-yansimalar.blogspot.com/
2-Çınar http://nurmer.blogspot.com/
3-Dolunay http://dolunayimsin.blogspot.com/
4-sünter http://blogyazmicamiste.blogspot.com/
5-özlem http://ozlemakaydin.blogspot.com/
6-siyah kelebek http://curcuna-siyahkelebek.blogspot.com/
7-muhaber http://www.muhaber.net/

Bu arkadaşlara haber vermek gerekiyormuş,hemen haber vereceğim.

Bir de kendimiz için en ilginç 7 şeyi yazacağız.Bu da zor galiba ama.Zira insanın kendisini tanımlaması en zor şeydir gibi geliyor bana.

1-Çok kuralcıyım galiba.
2-Fazla titizmiyim neyim.Bazı yakınlarım"başladı gene mühlis kibarı"derler.Ben de bozulurum.Düzen,temizlik kötü mü yani.
3-İstisnasız bütün canlıların koruyucusuyum.Avcılığa düşmanım.
4-Başladığım işi bitirmeden uyuyamam.
5-Tam bir sigara düşmanıyım.Bu olgunun yeryüzünde neden var olduğuna anlam veremeyenlerdenim.
6-Kin tutamam.Çok çabuk unuturum.
7-Riyadan nefret ederim."Ya olduğun gibi görün,ya göründüğün gibi ol"felsefesine inanırım.

Bu kadar,herkese sevgi,selam.

4 Ağustos 2009 Salı

SENTETİK ALERJİSİ

Günümüzde üretim çok gelişti. O kadar gelişti ki, doğal yollardan elde ettiğimiz ürünlerin nerdeyse hepsinin sentetikleri yapılıyor.
Her alanda yapılan bu ürünleri kullanmak durumundayız. Artık bu ürünlerden faydalanmak kaçınılmaz,geriye dönüş yok.

Ancak benim en sıkıntı çektiğim şey, giyim eşyalarında kullanılan sentetikler. Öyle ki; yüzde yüz pamuklu diye aldığınız bir ürünün, en olmadık yerinde, bir sentetik parçasına rastlıyorsunuz. Bu durumda da, benim gibi yağmurdan nem kapanlar, ne yapacağını şaşırıyor.

Bir gömlek alıyorsunuz, keten ya da pamuklu. Bakıyorsunuz ki yakasına, sentetik malzemelerden yapılmış, kocaman bir üretici logosu. Giy giyebilirsen. Bu logoyu sökeceğim derken, tel tel uğraşıyorsunuz. Bazan gömleğin yakasını kestiğim de oluyor. Yeni alınmış ürün daha giymeden özürlü hale geliyor.
Bir atlet alıyorsunuz, yakanın içinde yine sentetik etiket. Onu da keseceğim derken çoğu zaman ürüne zarar veriyorum.

Oldum olası sentetiklere karşı alerjim var. Sanıyorum birçok insan da benim gibi bu konudan şikayetçi. En yakınımdan, torunumdan görüyorum. Çocukcağız da bu etiketleri kestirip çıkarmadan bu ürünleri giyemiyor.

Bunca yılların üreticileri bu durumları görmüyorlar mı.

Benim teklifimdir; ey üretici kardeş, bu etiketleri ürünlerin vücutla temas etmeyen kısımlarına yapıştırsan olmaz mı. Her seferinde bizi etiket çıkarmak için uğraştırmasan ne olur. Tüketici olarak biz memnun oluruz, üretici olarak sizin kaybınız olmaz.
Bloglarda üretici arkadaşlardan varsa, belki duyar. Bakarsın bu dertten kurtulmuşuz.

Ramazan Işık