.
Anadolu’da bir ilin, uzak ilçesinde, köy öğretmeni’nin kapısı, sabahın erken saatlerinde, gümbür gümbür çalmaya başladı. Genç öğretmen göreve yeni başlamış olduğu bu köyde, bu saatte, kapısının çalınmasına bir anlam veremedi.
Hafif endişe, biraz kaygı, birazcık da korku ile kapıyı açtı. Karşısında beşinci sınıftan iki erkek öğrencisi duruyordu.
-“Günaydın çocuklar, hayırdır, ne var”, dedi.
Çocuklardan biri, utana sıkıla,
-“Öğretmenim gorey ver”, dedi.
Öğretmen içinden, ”gorey ?”, diye tekrar etti.
“Gorey ne ola ki ??? “
-“Gorey ne, oğlum”.
Çocuk,
-“Gora, gora öğretmenim”, dedi.
Allah Allah , gora da ne ola ki !!
-“Oğlum, gora ne”, dedi tekrar.
Çocuk çaresiz, boynunu büküp,
-“gora işte ???, öğretmenim”, dedi.
Öğretmen, sosyal yaşamındaki çevresinde, okuduğu bunca kitapta, seyrettiği filmlerde, böyle bir kelime duymamıştı.
Üstelik bu köy, etnik olarak kendisinden farklı bir dille konuşan bir köy de değildi.
-“ Oğlum, bu gora dediğiniz, nasıl bir şeydir”, dedi.
Çocuk, eliyle bir çevirme işareti yaptı, ama tam meramını anlatamadı.
Öğretmen biraz sezmeye başlasa da,
- “Peki yavrum, bu gora ile ne yapacaksın, ne işe yarar bu gora ?”.
Çocuk,
- “Öğretmenim, okulda temizlik yapacağım da, onun için. Okulun kapısını açacağım”, dedi.
- “Yani anahtar mı, bu gora dediğin oğlum…”, dedi öğretmen.
- “Evet öğretmenim, işte o…, anahtar”, dedi.
- “ Hay Allah, yavrum şunu böyle söylesene...”.
Durum aydınlanmıştı.
Anadolu’da bir ilin, uzak ilçesinde, köy öğretmeni’nin kapısı, sabahın erken saatlerinde, gümbür gümbür çalmaya başladı. Genç öğretmen göreve yeni başlamış olduğu bu köyde, bu saatte, kapısının çalınmasına bir anlam veremedi.
Hafif endişe, biraz kaygı, birazcık da korku ile kapıyı açtı. Karşısında beşinci sınıftan iki erkek öğrencisi duruyordu.
-“Günaydın çocuklar, hayırdır, ne var”, dedi.
Çocuklardan biri, utana sıkıla,
-“Öğretmenim gorey ver”, dedi.
Öğretmen içinden, ”gorey ?”, diye tekrar etti.
“Gorey ne ola ki ??? “
-“Gorey ne, oğlum”.
Çocuk,
-“Gora, gora öğretmenim”, dedi.
Allah Allah , gora da ne ola ki !!
-“Oğlum, gora ne”, dedi tekrar.
Çocuk çaresiz, boynunu büküp,
-“gora işte ???, öğretmenim”, dedi.
Öğretmen, sosyal yaşamındaki çevresinde, okuduğu bunca kitapta, seyrettiği filmlerde, böyle bir kelime duymamıştı.
Üstelik bu köy, etnik olarak kendisinden farklı bir dille konuşan bir köy de değildi.
-“ Oğlum, bu gora dediğiniz, nasıl bir şeydir”, dedi.
Çocuk, eliyle bir çevirme işareti yaptı, ama tam meramını anlatamadı.
Öğretmen biraz sezmeye başlasa da,
- “Peki yavrum, bu gora ile ne yapacaksın, ne işe yarar bu gora ?”.
Çocuk,
- “Öğretmenim, okulda temizlik yapacağım da, onun için. Okulun kapısını açacağım”, dedi.
- “Yani anahtar mı, bu gora dediğin oğlum…”, dedi öğretmen.
- “Evet öğretmenim, işte o…, anahtar”, dedi.
- “ Hay Allah, yavrum şunu böyle söylesene...”.
Durum aydınlanmıştı.
Öğretmenin daha sonra yaptığı araştırmaya göre; köyde anahtar kelimesi yerine, “gora” kelimesi kullanılıyordu. Üstelik bu kelime, öyle çok ta yaygın bir sözcük değildi. Olsa olsa, bu yörede birkaç köyde kullanılan, yöresel ağız olarak yaşayagelmiş bir kelimeydi.
Çocuklar nöbetçi öğrencilerdi. Köy okulunda, adet olduğu üzere, dördüncü ve beşinci sınıflardan her gün iki öğrenci nöbetçi oluyorlar, iki derslikli okulun sınıflarını süpürüp, temizliyorlar, kış aylarında da sabahleyin erkenden sobaları yakıyorlardı.
Köyde yeni göreve başlamış olan genç karı-koca öğretmenler böylece sözlüklerine bir kelime daha eklemiş oldular, "gora". 16.10.2010
Ramazan Işık
Çocuklar nöbetçi öğrencilerdi. Köy okulunda, adet olduğu üzere, dördüncü ve beşinci sınıflardan her gün iki öğrenci nöbetçi oluyorlar, iki derslikli okulun sınıflarını süpürüp, temizliyorlar, kış aylarında da sabahleyin erkenden sobaları yakıyorlardı.
Köyde yeni göreve başlamış olan genç karı-koca öğretmenler böylece sözlüklerine bir kelime daha eklemiş oldular, "gora". 16.10.2010
Ramazan Işık