.
İnceden süzer seni. Dış görünüşüne bakınca hiçbir şeyden anlamazlar sanırsın. "Bir köylü parçası işte", der geçer bazıları. Okul yüzü de görmemiş. Ne anlar hayattan, dünyadan, bilimden, sanattan.
Yavaşça yanına yaklaşır, sezdirmeden. Seni gördüğü anda, sana ait bir yargıya varmış, giyiminden-kuşamından, duruşundan, bakışından notunu vermiştir kendince. Ona göre yaklaşır yanına. Sende bir boşluk sezdiyse, vay haline. Maskarası olursun, o birşeyden anlamadığını sandığın adamın. Şehirlerde pek göremezsin böylelerini. Kasketini de yan yatırır bazan. Öyle bir laf eder ki, cin çarpmışa dönersin. Kırk yıl düşünsen aklına gelmez. Hiçbir okul onların konuştuklarını öğretemez insana. Zeka gerekir, gözleme dayalı yorum yapmak için. Onlarda fazlasıyla vardır bu. Zaten hayatı gözlemle geçmiştir. Hayvanların davranışlarından başlamıştır gözlem yapmaya. Onu insan davranışlarına uyarlarlar. Verdiği örnekler de hayvan davranışlarının insana uyarlanmış şekilleridir.
Sözlükler; "ordu'nun savaşta nasıl teşkilatlanacağını belirleyen subaylar", olarak açıklar erkan-ı harp'i. Bugünkü adıyla kurmay subay' ların genel adıdır.Çarık ise, ayak boyundan biraz genişçe kesilmiş deri parçası ve onu bağlamak için, yine deriden şeritler halinde kesilmiş, bağcıktan oluşan ayak giysisidir.
Köye gelen yüksek dereceli bir memur, Mehmet ağa ile sohbete başlamış. Kendince O'nu aşağılayıp, takılmak istemiş; "yahu Mehmet Ağa, ben bu köylü milletine şaşıyorum", demiş. "Bu sizin kadınlarda, çalışa çalışa güzellik kalmamış, güneşten, tozdan ciltleri bozulmuş. Ahırlarda hayvanlarla fazla içli dışlılar, kokudan yanlarına yanaşılmaz olmuş. Bu durumda bu kadınlarla aynı yatağa nasıl giriyorsunuz", demiş.
Bizim çarıklı erkan-ı harp cevabı yapıştırmış. "Beyim", demiş, "ne yapalım, gerçekten biz de istemiyoruz , ama başka çaremiz yok, biz de sizin hanımları aklımıza getirip getirip giriyoruz yatağa", demiş.
Çarıklı Erkan-ı Harpler'le laf yarışına girilmez. Onlara çok takılınmaz.
Atatürk'ün bile bazı sorulara cevap vermekte zorlandığı anlar, bu insanlar karşısında yaşadığı anlardır.
Büyük Önder, Milli Mücadele sonuçlandıktan sonra, Mersin'de şehir turu yapıyor. Tur sırasında cadde üstündeki binaların kimlere ait olduğunu soruyor. Güzel binaların hemen hemen tamamının gayrimüslimlere ve yabancı uyruklu insanlara ait olduğunu öğrenince, oradakilere sormuş; "bunlar bu binalara sahip olurlarken sizler neredeydiniz, siz neden bu binalara sahip olmadınız". Orada bulunan bir Çarıklı Erkan-ı Harp, "Paşam, onlar bu binalara sahip olurken, biz yedi cephede savaşıyorduk", demiş.
Atatürk, daha sonraki zamanlarda çevresindekilere; "hayatta en zorlandığım anlardan biri, bu köylünün bana verdiği bu cevaptı", demiştir.
Çarıklı Erkan-ı Harp'ler bu ülkenin ortak akıl ve feraset abideleridir.
Ramazan Işık
.
ŞÖYLE BİR ŞEY HERHALDE
4 hafta önce