Bu konu ile ilgili olarak, şimdi rahmetli olmuş olan bir büyüğümün anlattıklarından bir yaşanmışlık aktarmak istiyorum ;
Zamanında devlet memuru olarak, bir ilçede çalışıyorduk. Arada bir, arkadaş gruplarımızla sohbetler yapardık, herkesin yaptığı gibi. Bu toplantılardan birinde , o zamanki iktidarın uygulamaları ve yanlışları üzerine tartışmalar yaptık. Tansiyon biraz yükseldi. Ben de haksızlığa tahammül edemeyen bir insan olduğum için, yüksek sesle, iktidarın yanlışlarını eleştirdim. O dönemler, herkesin düşüncelerini orta yere koyamadığı dönemlerdi. Şimdi nasıl insanlar düşüncelerini açıklamaktan, korkuyorsa, o zamanlar da öyleydi. En ufak bir eleştiride soluğu nerede alacağınız belli olmazdı. Bir devlet memuru olarak, en hafif ceza ise, kenarda köşede kalmış bir ilçeye sürgüne gönderilmekti.
Bizim ceza sürgünle falan kurtulacak gibi değilmiş ki, sürgüne ek olarak, hakkımızda dava açıldı. Birkaç ay sorgusuz sualsiz yattıktan sonra, ilk mahkemeye çıktım. Hakim bana acımıklı bir ifadeyle baktıktan sonra; "oğlum, sen bu ilçede davaya devam edersen, çok zarar göreceksin, davanı büyük ilçedeki ağır ceza mahkemesine aktarıyorum" , dedi. Böylece davanın boyutları değişti. Davam ağır ceza mahkemesinde görülmeye başlandı. Sanırsınız bir sürü adam öldürdüm. Yaptığım şey, iktidarın yanlış gördüğüm uygulamalarını yüksek sesle eleştirmek, o kadar. Dava büyük ilçeye aktarıldıktan sonra, sürgit duruşmalar yapıldı. Dokuz ay içerde kaldım. Suçsuz olduğuma karar verildi, beraat ettim. Haksız yere dokuz ayım gitti hayatımdan.
Aslında o hakim haklıydı. Eğer o ilçede dava devam etseydi, siyasi baskılarla , çok daha uzun sürecek bir süreç yaşayabilirdim. Gene de ucuz kurtulmuş sayılabilirdim.
Bu acıyı hiç unutamadım. Çocuklarımın çektiği üzüntü, sıkıntı, yokluk ise cabası.
Sözünü, aman evladım, siz siz olun nerede ne konuştuğunuza dikkat edin, haksızlıkları dile getirmekten çekinmeyin ama kişisel haklarınızı, çoluk çocuğunuzun geleceğini de sıkıntıya sokacak işlere bulaşmayın dedi.
"Hapishane kapısı, girerken han kapısı, çıkarken iğne yurdusu", 'dur, diye sözlerini tamamladı.
Başımıza nelerin gelebileceğini önceden kestiremiyoruz. Çok yakınım iki insan, sonucu belli olmayan tutukluluk halleriyle, yukarıda anlattığım anekdota benzer bir süreci yaşıyor bu günlerde. Birisi sekiz ayı geçkindir tutuklu olarak mahkeme olmayı bekliyor, birisi ise mahkeme mahkeme öteleniyor, yedi aydır tutuklu. Sonuçlar ortaya çıktığında büyük ihtimalle beraat edecekler, ama hayatlarından uzun sayılabilecek bu zamanlar çalınmış olacak.
Bu zulümdür. İnsanlar hakim karşısına çıkabilirler. Ama insan öldürmemiş, sıradan bir olay , kaçma ihtimali sıfır. Çünki yaşayabilecekleri başka bir vatan yok. Birileri gibi okyanus ötesinde, köşkler, saraylar tahsis edilmiş insanlar değil. İstediklerinde devlet görevlilerinin elleriyle koymuş gibi bulabilecekleri insanlar bunlar. Bu durumdaki vatandaşlarını hapishanelere tıkıp, kendilerini savunamaz hale getirip, hayatlarını karartmanın neresi adalet. Yargıysa yargı. Yargılayın insanları. Eğer suçluysa, hüküm, ceza yönündeyse, verin ceza hükümlerini, alın içeri, cezalarını çeksinler. Ama daha ne olacağı belli olmayan suçlamalarla insanları içeri alıp, aylarca, yargılama bile başlamadan bu insanları içerde tutmanın hukuk, adalet ve yargı ile ilgili olmadığını düşünüyorum.
Bugünlerde ülkemizde yaşananlara baktığımızda, bunu daha iyi görüyoruz.
...Ramazan Işık
EK: Bu yakınlarımdan birisi, onbir ay tutuklu kaldığı cezaevinden, ilk celsede, 3 nisan sabaha karşı saat 4.00 itibariyle tutkluluk halinin kaldırılmasına karar verilerek serbest kaldı. Suçsuz günahsız 11 ayı hayatından çalındı.
Diliyorum ve umuyorum ki, diğer yakınım da onun gibi serbest bırakılacak. Çünki suçsuz olduklarını biliyorum.
iğne yurdusu:iğne deliği