20 Aralık 2008 Cumartesi

HAYATA DAİR

HAYAT TERCİHLER SIRALAMASIDIR

Okulun müdür odasında oturuyordu.Müdürlüğünü yaptığı okulun bu günkü çalışmalarını gözden geçiriyor ,değerlendirmeler yapıyordu.Her zaman olduğu gibi sıradan bir gündü işte.Kapı çalındı.İçeriye hizmetli Ahmet Efendi girdi.Hocam nasılsınız bugün dedi.Bu pek alışılmış durum değildi.Genelde hatır sorma işini müdür yapardı.Zaten beraber çalıştığı arkadaşları ile uyumu oldukça iyiydi.Yönetici,öğretmen, veli,öğrenci fark etmez ,kısa zamanda diyalog kurar ,onların problemlerini çözerdi.Ahmet Efendinin gelişinden yine öyle bir problem getireceğini düşünerek ve çözüm üretmeye hazırlanarak ,buyur Ahmet Efendi otur dedi.Sağ olasın hocam diyen Ahmet Efendi misafir koltuklarından birine oturdu.Müdür telefondan iki çay söyledi.Sen nasılsın bakalım bu günlerde diye konuşma ortamı açmaya çalıştı müdür.O zaten konuşmaya dünden hazırdı.
.
Hocam sizinle paylaşmak istediğim bazı şeyler var bugün, biliyor musunuz dedi.
Müdür; olur Ahmet Efendi paylaşalım konuşalım diyerek onu rahatlattı.Ama benim konuşacaklarım okulla ve işle ilgili değil benimle ilgili dedi Ahmet Efendi.
Müdür; yani HAYATA DAİR öyle mi Ahmet Efendi dedi.
Aynen öyle müdür bey dedi Ahmet.
Anlat öyleyse.
.
Hocam, bizim çocukluğumuzda benim ilçemde ortaokul yoktu.İlkokulu bitirdikten sonra babam ve bizim kasabadan birkaç arkadaşımızın babaları bizi komşu ilçeye okumak üzere orta okula yazdırdılar.O ilçeden ev kiralayıp bizi okumak üzere götürdüler.Evimize de ihtiyaçlarımızı ve harçlıklarımızı bırakıp döndüler.Biz okumaya başladık.Zaman geçtikçe bende okula karşı bir ilgisizlik oluştu.Dersler bana ağır geliyor,kitap okumak zoruma gidiyordu.Ben de dersleri boş vermeye ,başka işlerle uğraşmaya başladım.Öğretmenlerimiz ödev verdiğinde arkadaşlarım oturup o ödevleri yaparken, ben bunları yapmak istemiyordum.Arkadaşlarıma, siz benim ödevlerimi de yapın ben de evin bulaşıklarını yıkayayım,evi süpüreyim diyordum.Zaman böyle geçti.Doğaldır ki ben sınıfları geçemedim.Arkadaşlarım sınıfları geçerek ortaokulu bitirip daha üst okullara devam ettiler.Bir kısmı da öğretmen oldu.Şu anda okulumuzda görev yapan Durmuş ve Ali beyler ortaokuldan benim ev ve sınıf arkadaşlarım olurlar.Onlar tercihlerini ders çalışmaktan yana yaptılar ben ise bulaşık yıkama ve ev temizlik işlerinden yana yaptım.
Sonuç olarak onlar halen ellerinde kalem tutuyor ben ise süpürge.Bu durum bu günlerde çok zoruma gidiyor ama çok geç ,dedi.
.
Müdür yutkundu,bir şeyler söylemek istedi,söyleyemedi.Meslek hayatı boyunca,öğretmen olarak karşılaştığı zorluklar gözünün önünden şerit gibi geçti.Öğretmenlerin en ufak bir hatası karşısında,velilerin büyük tepkileri,öğrencilerin isyanları,öğüt vermeye çalıştığı insanların hakaretleri ve kabalıkları,buna rağmen sabırla onlara yardım etme çabaları,teker teker gözünün önüne geldi.Kendi kendine işte biz öğretmenler,eğitim çalışmalarımız sırasında tam da bu fikri anlatmaya çalışıyoruz,ama anlatamıyoruz diye düşündü.Bu örneği herkes duymalı dedi kendi kendine.
.
Müdür,Ahmet efendiye döndü .Ahmet efendi,canın sağ olsun,sağlığın yerinde ya,sen ona bak.Çocuklarını iyi yetiştirmeye çalışıyorsun.Önemli olan bu dedi.Senin yaptıkların da bir hizmettir.Her iş yapılacak.Bu işi de birileri yapacak,önemli olan yaptığımız işi namuslu,dürüst bir şekilde yapmak dedi.
.
Çaylarını içip konuşmayı sonlandırdılar.Ahmet Efendinin arkasından bakakalan müdür derin düşüncelere daldı.
.
Hayat tercihler manzumesidir.Tercihlerimiz bizi yönlendirir.Hayatta neyi istiyorsak o oluruz.
.
Çelişkiler her zaman gözümüzün önündedir.Önemli olan,biz onları görebiliyormuyuz.


Ramazan IŞIK

20 Kasım 2008 Perşembe

ÇORBA

Büyükşehir’in çarşısında yürürken karşılaştı, liseden sınıf arkadaşına.Okul zamanı çok yakın iki dosttular.Yedikleri içtikleri ayrı gitmez,her şeylerini paylaşırlardı.Kendi ilçelerinde lise olmadığından, babaları yakındaki büyük ilçede bulunan liseye kayıtlarını yaptırmış,ev kiralayıp onları okumaları için bırakmıştı.Lise birinci sınıf, ikinci sınıf derken üçüncü sınıfa kadar gelmişler ancak arkadaşı bu işi daha fazla götüremeyeceğini, okulu bırakacağını söylemişti.Ne kadar ısrar etse de okulu bırakma fikrinden vazgeçiremedi arkadaşına.Aslında her zaman arkadaşının derslerine yardımcı oluyordu.Ama bir türlü okulu sevdiremedi.Kendisinin başarısı yanında O’nun ezildiğini hissediyor,gece yarılarına kadar ders çalıştırıyor ama bir türlü olmuyordu.Dökme suyla değirmen dönmüyordu işte.Sonunda arkadaşı okulu bırakıp,ilçeye geri dönmüştü.Bu ayaküstü karşılaşmada,o geçmiş günler gözünün önünden geçti.Okuldan ayrıldıktan sonra bir daha görüşmemişlerdi.Merakla birbirlerini gözlemlediler uzun süre.

Arkadaşı sordu merakla.Eee dedi nerelerdesin,neler yapıyorsun görüşmeyeli.Ne olsun dedi bizimki, sıkıntılı,tahmin ettiğin gibi liseyi bitirdim.Biliyorsun matematiği çok severdim.Lise yıllarında da en sevdiğim ders matematikti.Üniversite sınavında Ankara’da bir üniversitenin matematik öğretmenliği bölümünü kazandım.Babam da sağ olsun harçlığımı gönderdi.Devlet yurtlarında kalarak okulumu bitirdim.Şimdi de Anadolu’da bir kasaba da öğretmen olarak çalışıyorum.Bir ev kızı ile evlendim.Evlenme masraflarını babamın karşılayacak gücü yoktu.Düğün masrafları için borç yaptım.O borçları ödedim.Bu arada üç çocuğumuz oldu.Onların eğitimi filan derken epey zaman geçti işte.Şimdi de tayin için şehre geldim, dilekçe vermeye.Eğer tayinimi bizim kasabaya yaptırabilirsem,hiç olmazsa masraflar az olur dedi.

Sen ne yaptın,okulu bıraktıktan sonra bir işe girebildin mi bari dedi arkadaşına.Arkadaşı hiç sorma uzun hikaye dedi.Buraya gelmişken sana bir çorba içirmek isterim.Çorba içerken hikayemi de anlatırım dedi.Yalnız şimdi bir yere gitmem lazım.Bu arada sen de işini bitir.Akşam üzeri saat kulesinin orda buluşalım.Hem bir çorba içeriz hem de iki çift laf ederiz dedi.Olur dedi bizimki.Arkadaşı giderken de arkasından baktı.Çok merak etmişti doğrusu,okulu beceremeyip ayrıldıktan sonra ne yaptı acaba.Bir ekmek kapısı bulabildi mi garibim dedi kendi kendine.

Şehri dolaştı biraz cadde cadde.Milli Eğitim Müdürlüğüne gidip tayin dilekçesini verdi.Biraz daha caddelerde dolaştıktan sonra arkadaşı ile buluşacağı meydana geldi.Bir banka oturup arkadaşını beklemeye başladı.Bir süre sonra banka en yakın caddede siyah bir mercedes araba durdu.Arabanın içinden bir kişi kendisine doğru sesleniyordu.Dikkatlice baktığında bu kişinin okul arkadaşı olduğunu fark etti.Kalktı yürüdü.Arabanın yanına vardığında arkadaşı içerden seslendi gel dedi.İçeri girdi oturdu.Merakla arkadaşına bakıyordu.Ne oluyor der gibi.Arkadaşı, çorba içelim dedik ya,hadi gidelim dedi.Yola koyuldular.Arkadaşı fazla uzatmadan akşam için et mi, balık mı tercih edersin dedi.Bizimki hangisi olsa fark etmez dedi.O gayet samimi ve içten ,boş ver fark etmezi,ne yiyelim diye ısrar etti.Et olsun bari dedi bizimki.Tamam o zaman tavacı Hasan Ustaya bir uğrayalım dedi arkadaşı.Tavacıya varıp siparişleri verdiler.Bu arada bizimki şaşkınlığını üzerinden atamadan sordu.Valla çok merak ettim ne iş yapıyorsun dedi.Arkadaşı ,amma meraklısın, yemeğimizi yerken anlatacağım dedi.Hikaye aslında çok da uzun değildi.Okulu başaramayınca,babası onu bir kuyumcu yanına çırak olarak vermişti.Yıllar içinde bu işi öğrenmiş,küçükten bir atölye açmış ve işi geliştirip dünyalığını kazanmıştı.Çocuklarını özel okullara vermişti.Birkaç iş ve şirket kurmuş,kendisi onları takip etmekle yoruluyormuş.Şirketlerin başına koyduğu insanlardan da sıkıntılaryaşıyormuş.Bugün iyi ki karşılaşmışlar.Yoksa işten başını kaldıramıyormuş.

Yemek bittikten sonra şöyle bir dolaşalım dedi arkadaşı.Doğrusu böyle dolaşmayı hiç hayal etmemişti.Şehirde ne kadar da mekan varmış böyle.Olmadı bu şehir,komşu büyük şehrin gecelerine daldılar birlikte.Şimdiye kadar aklına hayaline gelmedik yerlere götürdü arkadaşı.Alışık olmadığı bu işler için hayır da diyemedi.

Arkadaşı O’nu Sabaha doğru oteline bıraktığında,yorgun bir şekilde odasına çıktı.Birkaç saat içinde yaşadıkları ne kadar büyük çelişkiydi hayat için.

Hayatın çelişkisi her zaman insanın gözü önünde durur.Önemli olan bu çelişkiyi biz görebiliyormuyuz.Gerçek şu ki,bu çelişkileri görsek de fazla eğiştirebileceğimiz birşey de yok galiba.


10,03,2009
Ramazan IŞIK

20 Ekim 2008 Pazartesi

DÖVÜŞ SPORLARI-SEVİŞ SPORLARI -

Ben sporları iki kategoriye ayırmak istiyorum.


1-DÖVÜŞ SPORLARI.

a-Boks
b-Judo
c-Karate
d-kıcks boks
e-futbol
f-güreş
g-kılıç-kalkan


2-SEVİŞ SPORLARI

a-yüzme
b-yürüyüş
c-jimnastik
d-bisiklet
e-koşu(kros)
f-buz kayağı(pateni)
g-müzik
h-bale
ı-tiyatro
j-resim
k-heykel

Bence insanlar dövüş sporlarını hiç yapmamalılar.
Seviş sporlarını ise mümkünse ve zaman bulabildikleri kadar yapmalılar.

9.3.2009
Ramazan IŞIK

20 Eylül 2008 Cumartesi

SEHER YELİ

Seher yeli hoş geldiniz sahilden.
Silifke’ye uğradı mı yolunuz?
Döner dolaşır da geri gidersen,
Selam söyle Cambazlı’da canıma.

Görüşürüz Allah izin verirse,
Yolları bağlayan karlar erirse,
Mevlayı seversen unutma getir,
Gülhan gelin bir dal nergiz verirse.
(Hakan Serdar)

Mektup yazdım elinize geçtimi?
Toroslara yaz nişanı düştümü?
Benim için doya doya koklayın.
Çok sevdiğim nergiz çiçek açtımı?

MUSTAFA IŞIK[R1]

[R1]Kayseri pınarbaşı Kütüklüpınar köyünden

20 Ağustos 2008 Çarşamba

MUTLULUK

.

Mutluluğu yakalamak öyle kolay değildir. Mücadele ister. Yılmadan bıkmadan mücadele. Bazen avuçlarının içinde zannedersin, ama kayıp gider. Kaygan bir zemindedir çünkü mutluluk.
Mutluluğun dikenli bir gül olduğunu düşüneceksin. Çapalayacaksın, sulayacaksın. Otlarını ayıklayıp temizleyeceksin, ama dikenlerini koparmayacaksın. Çünkü, dikenleri koparılmış gül yaşayamaz. Zaman zaman eline alıp koklayacaksın. Dikenleri batacak bazen. Ama katlanacaksın.
Arayacaksın uzun uzun. Öyle hemen alıp vermezler eline mutluluğu. Çok uzun zaman alır, ona ulaşmak. Aylar, ayları kovalar, yıllar yılları. Ama bir gün, bir bakmışsın karşında. Bazen de karşına çıkar, farkına varamazsın. Farkına varmak için de bir çaba gerekir. Karamsarlık yok.

Ne demiş Cahit Sıtkı Tarancı;

Ne doğan güne hükmüm geçer,
Ne halden anlayan bulunur;
Ah aklımdan ölümüm geçer;
Sonra bu kuş, bu bahçe, bu nur.
Ve gönül Tanrısına der ki:
- Pervam yok verdiğin elemden;
Her mihnet kabulüm, yeter ki,
Gün eksilmesin penceremden !

Her elem , mihnet bizim için. Pervanız olmasın. Zaten doğan güne hükmümüz geçmez. Gelen günlerin bize ne getireceği bilinmez. Halden anlayan da pek bulunmaz. Ölüm ise gerçek. Ama bu hayat var ya…, hem kısa , hem tatlı. Bir o kadar da yaşamaya değer. Sabah kalktığında temiz bir nefes almak dünyaya değer. Eğer bir de kendine, umut kapısı aralayabiliyorsan, değme keyfine. Bu da, sadece senin elinde, hiçbir zaman, bir başkası yapamaz.

Umut kapısı aralayabilmemiz dileklerimle.

Ramazan Işık
24.04.2008
Mersin

20 Temmuz 2008 Pazar

SUBAYLARIN KILIÇ KUŞANMASI YA DA KALEM KUŞANMAK

Silah insanların tarihi boyunca vazgeçmediği bir araçtır.Özellikle askerler görevleri gereği silahı kullanmak zorundadırlar.Bu sebeple silah taşırlar.Askerlerin subay olanları rütbe aldıklarında ve terfi ettiklerinde silah kuşanırlar.Bu silah kuşanma işlemi halen KILIÇ KUŞANMA şeklinde devam etmektedir.Bu işlem bizim görüşümüze göre ilkel bir geleneğin halen devam etmekte olduğunun bir göstergesidir.Silah çeşitleri bu kadar değişmiş olmasına rağmen hala subayların terfi ederken ve göreve başlarken ilk çağların silahı olan kılıç kuşanıyor olmaları garip bir durum değilmi?İlla silah kuşanılacaksa bu, günümüz subaylarının kullandığı silahlardan biri olsa nasıl olur?
Aslında bana kalırsa silah yerine kalem kuşansalar,kitap kuşansalar daha iyi olur ya .O da başka bir konu.

Ramazan Işık
30,01,2009

20 Haziran 2008 Cuma

TORUNUN İÇİN ZEYTİN AĞACI DİK


Ben torunum için elli adet zeytin ağacı diktim.
Zeytin her şeyinden faydalanılan çok ekonomik,sağlıklı bir ağaç ve meyvedir.Zeytin ağacı 12 ay yaprağını dökmez,aynı zamanda bir süs ağacıdır.Dalları ve gövdesinin budanan kısımlarını, odun olarak kullanabilirsiniz.Keçiler yapraklarını çok iştahla yerler.Kuru yaprakları bile hayvanlara yem olur.Yapraklarından çay yapılıp içilebilir,sağlıklı bir içecektir.Meyveleri yeşil,siyah olmak üzere zeytin olarak soframıza gelir.Yine bu meyvelerden artanlarının yağı çıkarılır.Zeytinyağı,tarihten bu güne kadar bilinen en sağlıklı yağdır.Damar tıkanıklığı yapmaz.Bebeklere iki güne bir, bir çay kaşığından az olmak üzere verilen zeytin yağı bebeklerin sindirim sistemini çalıştırdığı için,gaz problemi yaşamazlar.Zeytin sıkılıp yağı alındıktan sonra kalan posası,briket yapılıp kalorifer yakıtı olarak kullanlır.

Zeytin torun için dikilir.Siz de torununuz için zeytin dikin.Bu kervana katılın.Dağ başında birkaç dönüm arazi alın ve mutlaka zeytin dikin.

Arkanızdan dua edecek bir eser bırakın.
23.006.2008
Ramazan Işık

20 Mayıs 2008 Salı

RÜZGARDAN BAŞKA

Hastalandım bir odada yatarım.
Yüküm atlas ben alana satarım.
Yanıyor yüreğim kordan beterim.
Kapımı çalan yok rüzgardan başka.

Gece karanlık seher vaktinde.
Kapımı çalan yok rüzgardan başka.

Gezdim İstanbul’u Maraş Mardinden.
Yıkıldım da kalkamadım yerimden.
Ağlıyorum efkarımdan derdimden.
Kapımı çalan yok rüzgardan başka.

Gece karanlık sehar vaktinde.
Kapımı çalan yok rüzgaradn başka.

Zalim felek vurdu vurdu yatırdı.
Ateş atıp külüm göğe savurdu.
İlkbaharda bir od verdi kavurdu.
Elimden tutan yok dostlardan başka.

Gece karanlık seher vaktinde.
Kapımı çalan yok rüzgardan başka.

MUSTAFA IŞIK


Kayseri Pınarbaşı Kütüklüpınar Köyünden.
Trafik kazası sonucu eşini yitirdikten sonra yazdığı şiir.

20 Nisan 2008 Pazar

SEVGİ VARLIĞIN TEMELİDİR

Sevgi varlığın temelidir.
İnsanı seven, ailesini ve milletini de sever.Milletini seven insanlığı,yaşamayı sever.Seven insandan kimseye zarar gelmez.
Türk Kültürü konusunda çocuklarımızı ve gençleri bilgilendirelim.Bilgilendirelimde başka kültürlere özenmesinler.

Ramazan IŞIK

20 Mart 2008 Perşembe

OKULLARDAKİ TARİH ŞERİTLERİ

Tarih,insanoğlunun var oluşundan bu güne kadar olan olayları inceleyen bilim dalı olarak tanımlanır.Her bilim dalının bir seyir defteri olduğu gibi tarih için de bir seyir defteri tutmak ,onun gidiş yönünü,rotasını görmek gerek.Biz öğretmenler bu geçmiş rotayı okullarımızda tarih şeritleri ile görüntülüyoruz.Ancak okullarda kullanmakta olduğumuz tarih şeritleri ne kadar doğru.Gerçeği yansıtıyor mu?Bu konuda düşünülmesi ve doğru tarih şeridinin bulunup öğrencilere anlatılması gerektiği düşüncesindeyiz.
Her milletin bir tarihi var.İyisi ile kötüsü ile milletler tarihlerini kabul etmek zorunda.İyisinden örnek alıp,kötüsünden ders çıkararak.Doğruları çocuklarımıza sağlıklı yollardan öğretmek zorundayız.Sadece bize dikte ettirileni değil,kendi yorum ve düşüncelerimizle eleştirel bakarak,aklımızı kullanarak ve bilimsel düşünerek olayları değerlendirmeliyiz.Sınıf öğretmenliği yaptığım yıllar boyunca üzerinde düşündüğüm bir konu da tarih şeritleri olmuştur.
Bizim şu anda okullarımızda kullandığımız tarih şeridinde zaman çizelgesi özellikle bizim kendi tarihimiz dışındaki milletlerin tarih çizgisini temel alan bir yaklaşımla düzenlenmiştir.Bazan öyle durumlar vardır ki belki bizim tarihimizle hiç ilgisi olmadığı halde şeridimizin temelini oluşturuyor.Bu yaklaşımın en çarpıcı örneği çağ kavramıdır.
Çağ’lar bizim tarihimiz açısından ele alınmayınca anlamları da ona göre oluyor.Avrupa tarihinin temel alınarak oluşturulduğu bir tarih şeridinde Türk tarihi açısından yanlış bakış açıları oluşuyor.Örnek olarak orta çağ’ı ele alırsak,bu çağda avrupa karanlık bir dönem geçiriyordu.İnsanlığın yüz karası toplumsal olaylar ve insana işkenceler Avrupa’lıların ataları tarafından yine kendi insanlarına uygulanıyordu.Oysa aynı çağda Türklerin egemen oldukları yurtlarda tam bir uygarlık ,bilimsel düşünce ve medeniyet hakimdi.Şu anda bir Türk gencine orta çağ’ı sorsak karanlık bir devirden bahseder.Oysa bizim için en aydınlık devirler o çağlardı.Avrupalıların hayal edemiyeceği kadar kitap o zamanki Türk şehirlerindeki kütüphaneleri dolduruyordu.Bu ve buna benzer daha pek çok konu bu şekilde tarih şeritlerinde çocuklarımıza yanlış öğretilmektedir.
Olması gereken, tarih şeritlerini yeniden ele alıp Türk tarihini temel alan bir çizelge ile yeniden ve doğru bir tarih şeridi oluşturmaktır.Sınıflarda fiilen ders verdiğim yıllarda bu eksikliği gidermek için tarih şeritlerine bir de TÜRK TARİHİ ŞERİDİ ekleyerek o alandaki boşluğu doldurmaya çalıştığımı hatırlıyorum.Ki çocuklarımız en azından orta çağda avrupa karanlığı yaşarken Türk milleti ne kadar aydınlık bir çağda yaşıyormuş, öğrensin ve bundan örnek alsın diye.
Bu konu Milli Eğitim Bakanlığı Talim ve Terbiye kurulunca ele alınmalıdır.Tarih şeritlerinin temelini Türk Tarihi oluşturmalı , ona eş zamanda diğer milletler nasıl yaşadılar, neler yaptılar , bunlar da şeritlerin ayrı bir sütununda gösterilmelidir.
Bu düzenleme aynı zamanda gençlerimizin kendi tarihini daha iyi tanıma ve kendine güven vermesi bakımından çok önemlidir.



Ramazan Işık

27 Şubat 2008 Çarşamba

BİR AVŞAR AĞIDININ SOSYOLOJİK TAHLİLİ -

Bu yazımızda bir Avşar Ağıdı’nın sosyolojik incelemesini ve açılımını gerçekleştirmeye çalışacağız. Ağıtlar, daha özelinde de Avşar Ağıtları; söylendiği dönemin yansımasıdır. Yaşanmış bir olayın her yönü ile aktarımıdır. Bu öyle bir yöndür ki , ağıdın içini iyi incelediğimizde o dönemin sosyo-politik, ekonomik, etnoğrafik,coğrafi- kültürel ve daha pek çok yönden yansımalarını bulabiliriz. Dilin kullanımı ile döneminin dil yapısını inceleyebiliriz.
İnceleyeceğimiz ağıt Kayseri-Pınarbaşı-Karabaşlı (şimdi Akpınar Köyünün mezrası) Köyünden Fatma Işık tarafından oğlu Hasret Işık için söylenmiştir. Burada şunu açıklamak durumundayız. Ağıtlar yazılmaz, söylenir. Zira ağıt söyleyeni tarafından besteli olarak, deyiş biçiminde doğaçlama söylenir. Kayseri Pınarbaşı, Sarız yöresinde yaşayan Avşarlar eski konar-göçer geleneklerini 1865 li yıllardan sonra Osmanlı’nın iskan siyaseti ile, biraz da zorla bırakmışlardır. Ancak buna rağmen Cumhuriyetin getirdiği özgürlük ile bazen bazı aileler yörenin çok soğuk olan kış ikliminden uzaklaşmak, hem de ailecek çalışarak kazanç temin etmek amacı ile kış aylarında Çukurova’ya inerlerdi. İşte yazıya konu Hasret’in ailesi , başlarında babaları Musa olmak üzere Çukurova’ya bu amaçla inmiş bir aileydi. Bu ailenin yaşadığı acı olayı aşağıdaki ağıt açık bir biçimde yansıtmaktadır.

Hasret’in Ağıdı

Obruğun başına çıktım.
Döndümde ardıma baktım.
Sehel sıcak kalmorada.
Yaktın sürmeloğlum yaktın.

Faridi gönlüm faridi.
Kar eridi ot yörüdü.
Kalmorada sürmeloğlum.
Torun’un göçü yörüdü.

Karalı bayrak kaldırdım.
Ben buyurmeyledim sizi.
Salman gadanız alayım.
Duran götürüyor gızı.

Gadanı alıyım Elif.
Ekinler yarıyor gılıf.
Benim bir oğlum varıdı.
Dişinin dibinde tilif.

Adana’dan söktü bekar.
Ört düştüğü yeri yakar.
Ne yatıyon aslan oğlum.
Yiğit yaylasına çıkar.

Bu zaman adammı ölür.
Din ayrı gavur ağladı.
Emmin dayın yokmuyudu.
Adanalı sal bağladı.

Fatma Işık(Uzun Hapba)

Bu ağıdı incelerken satır satır ele alıp sözcükleri ve kavramları tek tek açıklamaya çalışacağız.

Obruğun başına çıktım.
Kayseri-Pınarbaşı’nın Karabaşlı Köyünden Hasret Işık on dokuz yaşında bir delikanlıdır. O zamanın geleneklerine göre kış aylarını geçirmek, hem de çalışmak üzere Adana-Ceyhan-Bebeli Köyüne giderler. Daha birkaç yıllık evlidir. Dayısı Duran’ın (Pınarbşında Uzun Duran lakabı ile tanınmış tüccar) kızı ile severek evlenmiştir. Adana’da hastalanır. Menenjit hastalığından olduğu sanılan hastalıktan genç yaşta , daha askere gidemeden 1956 yılının ramazan bayramının ikinci günü Adana devlet Hastanesinde ölür. Cenazesini Adana Asri Mezarlığına defnederler. Ramazan ayının beşinci günü yeni doğmuş olan oğlu daha yirmi beş günlüktür. Aile büyük bir acı ile geriye köylerine dönerler. Dönüş yolu Adana, Kozan, Feke, Saimbeyli, Tufanbeyli üzerinden kendi köyleri olan Karabaşlı’dır. Yörede Hapba Bibi olarak bilinen Fatma Işık diğer adı ile Uzun Hapba on dokuz yaşında ölen oğlu Hasret Işık için yukarıdaki ağıdı yakar. Dönüş yolunda Obruk Yaylası'nın başına çıkar. Bu satır ile o ifade edilmektedir.
(Obruk Yaylası Saimbeyli – Tufanbeyli karayolunun 5. km. sinde yolun her iki yaninda yer alan tamamen bakir bir yayladir. Ardic, karacam, sedir agaclari ve kir ciceklerinin cevreledigi ekilebilir alanlar, bugday ve arpa ile kaplidir. Yörüklerin tercih ettigi yaylada, kamp kurularak cevre gezileri yapilip fotograf cekilebilir. Hicbir altyapinin olmadigi yaylada kamp kurup dinlenmek isteyenlerin, her türlü ihtiyaclarini yanlarinda götürmeleri gerekir.(adana.gov.tr))

Hapba: Habibe’nin kısa biçimde halk arasında söylenişidir. Bazan bu söylem Fatma ismi için de kullanılır.
Bibi: Avşarlar arasında babanın kız kardeşine, yani hala ya bibi denir. Hapba’da köyünde bilge kişiliği ve çevresini aydınlatması ile ünlü bir kişi olduğundan Hapba Bibi (Fatma Hala) olarak lakaplandırılmıştır.

Döndümde ardıma baktım
Obruk yaylasının başına çıkan anne , Adana devlet Hastanesinde ölen ve cenazesini Adana Asri Mezarlığına defnettiği oğlunu Adana’da mezarlığa defnedip bırakmanın acısı ile geriye dönüp bakar ve bu mısrayı dile getirir.

Sehel sıcak kalmorada.
Sehel: Sahil
Kalmorada: Kalma oradaBahar ayları gelmiştir. Mayıs ayının on beşi olmuştur. Adana’sıcaklar başlamıştır. Artık aile yaylaya köyüne dönmek zorundadır. Ama oğullarını geride bırakmanın acısı ile ana yüreği feryat etmektedir. Sıcaklarda , oralarda kalma.

Yaktın sürmeloğlum yaktın.
Sürmeloğlum: sürmeli oğlum. Ana yüreği, on dokuz yaşında kaybettiği yavrusuna dayanamamaktadır. Bu acıyı ancak bu sözlerle ifade edebilmektedir. Yüreği yanmaktadır.

Faridi gönlüm faridi.
Faridi: Zayıf düştü, hiçbirşeyden zevk almaz oldu.

Kar eridi ot yörüdü: Ot yürüdü,otlar büyümeye başladı. Mevsim mayıs ayının ortalarıdır. Karlar erimeye başlamıştır. Bahar mevsimin gelmesiyle tabiat canlanmış, otlar büyümeye başlamıştır.ana yüreği bunu oğluna bildirmektedir.

Kalmorada sürmeloğlum : Kalma orada.
Sürmeloğlum: Sürmeli oğlum.
Ana yüreği oğlunu orada bırakmak istemiyor çaresiz. Orada kalma bizimle gel diyor ama. Oğlu o günün şartlarında yörede çok sevilen bir gençtir. Yakışıklıdır. Yörenin genç kızlarının çoğunun aşık oldukları ama söyleyemedikleri , çok yetenekli bir gençtir. On dokuz yaşında hiç okula gitmemiş olmasına rağmen kendi başına hem yeni yazıyı hem eski yazıyı mükemmel denilecek biçimde öğrenmiştir. Bu yeteneğine herkes hayrandır. Çok güzel türkü okuduğu bilinmektedir. Onun için özellikle aile toplantılarında kendisine türküler söyletilmektedir. Hiç hoca yüzü görmediği halde (köyleri çok küçük bir mezra olduğundan cami,dolayısı ile de hoca yoktur.) Kuran_ı Kerim i çok güzel okumakta ve dinleyenleri hayran bırakmaktadır.Düğünlerde halay başında o vardır. Özellikle o günün şartlarında yörenin gençleri askere gitmeden il merkezi olan Kayseriye hatta ilçeye gidemezken, O yani Hasret , İzmir’e esans satmaya gitmiştir. Dağlardan ot toplayıp bunların esanslarını çıkarıp yöre köylerinde özellikle genç kızlara satmaktadır. Katlanır taşınır tezgahındaki esans çeşidi şaşılacak kadar çoktur. Bu kadar özellikleri bir arada toplayan “Sürmeli Oğlan”ana yüreğini yakmış,işte o sarı sıcakta kalmıştır.

Torun’un göçü yörüdü.
Torun: Avşar obalarından biri.
Göç: Biryerden başka bir yere eşyaları ve aile üyeleri ile birlikte gitmek.
Yörüdü: Yürüdü
Yörede yaşayan Avşar Türkmenleri geçmişte Oba’lar halinde yaşamaktadır.Bu durum onların insan ilişkilerini daha sıcak tutmakta,sosyal dayanışmayı sağlamaktadır.Çukurova’ya iniş çıkışlarda da obalar birlikte hareket etmektedir.Beraber konmakta ,beraber göçmektedirler.Birlikte yola çıktıkları Torun Obasının artık yaylaya dönüşleri başlamıştır.Oba’nın göçü yürüdüğünde orada kalan oğluna sitem etmektedir.

Karalı bayrak kaldırdım.
Ülkemizin pek çok yerinde olduğu gibi Pınarbaşı’nda da düğün yapanlar evlerinin damına Bayrak dikerler. Bu işleme bayrak kaldırmak denir. Bizim bayrağımız da bilindiği gibi Ay Yıldızlı Al Bayraktır.Al (kırmızı) rengi Türklerde neşeyi temsil eder.Bayrak kaldıran da çevreye neşesi olduğunu ilan etmiş olur.Buyurun gelin neşemizi paylaşalım demek istemektedir. Kara (siyah)renk ise yas rengidir.O insanın acılı olduğunu ifade eder. Oğlunu erken yaşta yitiren ana yüreği bu acıyla feryat ediyor.Bayrak kaldırma geleneğine tersinden yaklaşıyor.Tabiidir ki gerçekte olmayan “Karalı Bayrak Kaldırmak” işlemini yapmış gibi düşünüyor.Benim acım var,bu acıyı gelin birlikte paylaşalım demek istiyor.Belki olaya başka bir açıdan da bakılabilir.Al bayrakta toplantı isteyen gönül,karalı bayrakta kimseyi görmek,yani bu acılı toplantıyı yapmamak ve yaşamamak isteyebilir.

Ben buyurmeyledim sizi.
Buyurmeyledim: Buyur mu ettim, çağırdım mı? Acılı olan insan bu acısını başkalarına kolay kolay duyuramaz. Ana yüreği feryat ediyor. Aile köyüne döner dönmez ölüm olayı yörede duyulmuştur.Konu komşu, yakın köylerdeki insanlar koşup gelmiştir. Etraf bu acıyı paylaşmak isteyenlerle dolup taşmaktadır. Ama ana yüreği böyle bir toplantı istememektedir. Neden geldiniz.Ben sizi çağırdım mı? Bu acı neden var? Niye böyle bir acıyı yaşıyoruz. Demek istediği duygularını; ”Ben buyurmeyledim sizi” diyerek ifade etmiştir.

Salman gadanız alayım.
Salman :Göndermeyin
Gadanız alayım:Size gelecek sıkıntılar,belalar bana gelsin.Oğlu on dokuz yaşında öldüğü için bundan sonra olacak olaylar gözünün önüne gelmektedir.Torununu doğurmuş olan gelini daha on yedi yaşındadır.Bu yaşta bir gelinin uzun süre evde kalması zor görünmektedir.Büyük ihtimalle de kendi kardeşi de olan gelinin babası gelecek ve,
Duran götürüyor gızı.
Duran:Vefaat etmiş olan Hasret’in kayınbabası.(Pınarbaşı’da Uzun Duran lakabı ile anılmış, tanınmış tüccar.)hapba bibi acıyla kıvranıyor.Uzun Duran aynı zamanda kardeşidir ve gelinin de babasıdır.Duran on yedi yaşında dul kalmış olan gelini götürecek. Orada bulunan komşu,eş dost ve akrabaya yakarışta bulunuyor.Bu konuda bana yardımcı olun.Duran kızı Götürmesin.Yirmi beş günlük yetim kalmış oğlunu büyütsün.(Ama acıdır ki bu yakarışlar fayda etmez ve daha yeni altı aylık olmuş yetim çocuğu dedesinin ve babaannesinin eline bırakan Duran kızı götürür.)

Gadanı alıyım Elif.
Elif:Hapba bibinin yeğeninin karısı.Ana yüreği çaresiz yakarışa devam ediyor.Sana gelecek belalar ve sıkıntılar bana gelsin Elif.

Ekinler yarıyor gılıf.
Gılıf:buğday başaklarının dışındaki kapçık.
Mevsim bahar aylarıdır.Artık ekinlerde başaklar oluşmuş,başakların çevresindeki kılıfı (kapçığı)yarılmaya başlamıştır.

Benim bir oğlum varıdı.
Artık sevgili oğlu yoktur.Kaybettiği oğlu için bir zamanlar benim sevgili bir oğlum vardı diye üzüntülerini yeğeninin eşi ile paylaşmaktadır.

Dişinin dibinde tilif.
Dişinin dibinde tilif:Dişinin dibinde dili,çok güzel konuşan,tatlı ifadeler kullanan,konuşması herkesçe beğenilen.

Adana’dan söktü bekar.
Söktü:Göç hazırlığını yapanlar yürümeye,yola çıkmaya başladı.Adana’da sıcaklar başladı.İnsanlar göç hazırlıklarını tamamladı.
Bekar: Tarlası ve çiftliği olan ailelerin yanında zamanla sınırlı olmamak kaydı ile iş tutanlara verilen genel ad. (( http://rmazan.blogspot.com.tr/2012/06/bekar-dutmak.html )

Ört düştüğü yeri yakar.
Ört:ateşAteş düştüğü yeri yakar.Hapba bibinin yüreğine ateş düşmüştür ,yanmaktadır.

Ne yatıyon aslan oğlum.
Ana yüreği oğluna sitemkar sesleniyor.Artık yatma kalk.

Yiğit yaylasına çıkar.Obanın gençleri ve oğlunun akranları olan yiğitler artık yaylaya çıkmaya başladı.Sen de hazırlığını yap ve yaylamıza çıkalım.

Bu zaman adammı ölür.
Hapba bibi on dokuz yaşında bir gencin ölümüne anlam veremiyor.Bu genç yaşta,yeni evli ve daha bir ayını doldurmamış bebeği olan bir insan ölür mü? Diyor.Buna inanamıyor.

Din ayrı gavur ağladı.
Bu ölümün dramına zaman zaman bize düşmanlıkları olmuş bulunan ,geçmişte Çukurova da çeşitli zulüm ve işkenceleri kaydedilmiş olan insanlar bile,dinleri ayrı da olsa bu acıya dayanamadılar ve ağladılar.Bu öylesine bir acı ki yüreği olan her insana acı veriyor.

Emmin dayın yokmuyudu.
Adana da tek başına kalmış aile sıkıntılı zamanlarında yalnızdır.Köyünden memeleketinden uzakta böylesine bir acı olay yaşamıştır.Dolayısı ile emmiler,dayılar ve akrabalar memlekette kalmıştır.Uzaktadır.Sanki onlar yok mu idi.

Adanalı sal bağladı.
Sal:Ölünün taşındığı araç.Emmi dayı memlekette kalınca cenazeyi de Adana’da bulunan tanıdıklarla kaldırmak zorunda kaldılar.Bu iş aileye çok ağır geldi ki,Hapba bibi bunu acı ile anıyor.

Ağıdı Yakan;Fatma Işık(Uzun Hapba)
Doğumu-1901,Ölümü-1981
Kayseri Pınarbaşı-Kızıldere Köyünde medfun.Kayseri-Pınarbaşı-Karabaşlı Köyünden(şimdi Akpınar Köyü mezraası)

26.08.2008
Ramazan Işık
Emekli öğretmen

23 Ocak 2008 Çarşamba

NİŞAN


Minibüs bahçe içindeki tek katlı evin önünde durdu.Çok uzaklardan, iki genç arasında nişan töreni yapmak üzere gelenler, araçtan indiler.Ev sahibi kapıya çıktı, gelenleri karşıladı.İçeriye buyur etti.Odalara geçip,gösterilen yerlere oturdular.Herkes yeni geldikleri eve merak içinde bakıyor,oraları,insanlarını tanımaya çalışıyordu.Ev sahibi de gelenlere bakıyor, onları tanımaya çalışıyordu.

Evin hanımının çok garibine giden bir durum vardı.Gelen grup içinde bulunan,sedire çıkmış,ayaklarını altına toplamı,süklüm püklüm oturan,üstü başı özensiz,bıyıkları yeni terleyen genci süzdü, süzdü.Bir türlü anlam veremiyordu.Bunca yıl emek verip büyüttüğü,eğitim aldırdığı,meslek sahibi yaptığı, bu yaşa getirdiği kızı bu oğlanı beğenmiş olamazdı.Dünyası karardı,başı döndü.Ne diyeceğini bilemiyordu.Usulen gelenlere ,"hoş geldiniz" dedi.Ama nasıl dediğini kendisi de bilmiyordu.Çok kızmıştı.Yan odada duran kızının yanına gitti.Olanca gücüyle sırtına bir yumruk indirdi."Bula bula bu mıymıntıyı mı buldun" dedi."Biz sana güvendik,sevdim dedin görmediğimiz bir oğlana kız verdik,yazıklar olsun sana" dedi.Annesinden bu azarı işiten kız, neye uğradığına şaşırdı.Bu hiç aklına gelmemişti.Nişanlanmak istediği,okuldan sınıf arkadaşı olan ,kendince hem fiziksel hem de ahlaken güvendiği özellikleri olan arkadaşını beğenmemiş olamazlardı.Çok şaşırdı.

O günlerin gelenekleri gereği bir kızın bir oğlanla anlaşmış olması çok ağır bir suçtu.Buna rağmen aile anlayış göstermiş,nişan yapılmak üzere oğlan tarafı çağrılmıştı.Ama oğlanı ilk defa gördükleri anda beğenmemişlerdi işte.Kız çok üzüldü.Mahcup oldu.Ne diyeceğini şaşırdı.Yan odaya gidip gelenlere hoş geldiniz demesi gerekiyordu.Başı önde odaya girdi.Odanın bir ucundan, başı önde olarak,insanların yüzüne bakmadan, yaşlıların elini öpüyor,gençlerin elini sıkıyordu.Odaları dolandı.Herkese hoş geldiniz dedi.Aman Allahım, çok garip, nişanlısı olacak gencin eline rastlamadı.Hayret etti.Utancından kimseye de bir şey diyemiyordu.

Odasına geri dönüp beklemeye başladı.Aslında, eğitim almış bir genç kız olmasına rağmen, bir oğlanla anlaşarak nişanlanıyor olması O'na ağır geliyordu.Bu olaydan sonra, utancından anne ve babası ile yüz yüze konuşamaz olmuştu.O nedenle nişanlanmak istediği oğlanı burada göremediğini kimseye söyleyemedi.Beklemeye başladı.
Gelenlerden ince uzun boylu,buğday tenli olan ve her halinden girişimci bir insan olduğu anlaşılan,sempatik ve konuşkan adam koridorda evin hanımını buldu.
-Teyzeciğim, ben oğlanın dayısı olurum.Adetlerinizi bilmediğimiz için , nişanı olacak oğlanı buraya getirmedik.Gelirken çarşıda bıraktık.Siz nasıl isterseniz öyle yapacağız, dedi.
Evin hanımı şaşkın;
-Ne demek!Olur mu öyle şey?Hemen getirelim oğlanı dedi.
Yan odada bunları duyan genç kız derin bir oh çekti.
Bir motosikletle, oğlanı çarşıdan alıp geldiler. Üzerinde arkadaşından emanet aldığı,arkadaşının daha hiç giymemiş olduğu yeni, pastel renklerde bir takım elbise vardı.Bu renklere uygun gömleği ve kravatı takım elbiseyi tamamlıyordu.Uzun boyu,sempatik görünüşü ile eve geldiğinde hemen bir fark yaratmıştı.Kendisini tanıttı.Evin hanımının elini öptü.Evdekilerle selamlaşıp, büyüklerin ellerini öptü.Küçüklerle selamlaşıp gülümsedi.
Evin hanımı oluşan bu duruma çok şaşırdı.Biraz önce haksız yere kızına takındığı tavırdan utandı.Hemen yan odaya geçerek kızına;"Kızım özür dilerim, ben yanılmışım.O sedirde oturan genci sanmıştım,yanılmışım,oğlanı beğendim.Seni kutlarım.İyi bir seçim yapmışsın" dedi.

Aileler o günün geleneklerine göre aile arasında ,nişan yüzüklerini takıp töreni tamamladılar.
Genç adam sırtında emanet elbise ile ,katıldığı nişan töreninde yaşanan buruk anılarla, yeniden minibüse doluşup kendi iline doğru yola koyuldu.Dönüşte okumakta oldukları okula götürmek üzere nişanlısını da minibüse aldılar.Nişanlısı yatılı pansiyonda kalıyordu.Kendisi gündüzlü olarak isimlendirilen öğrenciydi.Dönüşte gelirken yaşanan tedirginlik ortadan kalkmış,dolmuşun içi neşe dolmuştu.
Şarkılarla,türkülerle uzun yolculuğu tamamlayıp, kızı okuluna bıraktılar.

Ramazan Işık
25.04.2008
Mersin