25 Aralık 2009 Cuma

AŞK BU

Genç adam biçtiği ekin destelerini yığın yaptı. Öğlen yaklaşıyordu. Güneş tepeye yaklaşmış, havaya ağır bir sıcaklık basmıştı. Tarlada eşi, annesi ve babası ile birlikte ekin biçiyorlardı.

Babası; "Haydi kızım, öğlen yemeğini yap da getir" dedi, geline. Oğlanın gözleri büyüdü. Karısı daha ondört yaşındaydı. Analık elinden kurtarmak için kaçırmak zorunda kalmıştı. Ama o yemek yapmasını bilmezdi ki. Şimdi annesinin babasının yanında mahcup olacaktı. Ne yapsa da buna bir çare bulsaydı. Bereket versin tarla eve yakındı. Bir ara babasına farkettirmeden çalıların arkasına dolanıp oradan bir koşu eve vardı. Gerçekten de, evde ne yapacağını şaşırmış, etrafına bakıp duran karısını buldu. Hemen ocağa tencereyi koydu. Yağını, bulgurunu,tuzunu, suyunu ayarlayıp altını ateşledi. "Bunu pişince indirirsin"dedi eşine. Yufkaları sepetten indirdi, sofra bezine koyup suladı. Bezle üstünü örttü. "Bunları biraz sonra katlarsın, yemek de pişince tarlaya bohçala getir, soğan ve ayran koymayı unutma" dedi. Karşısında sevimli gözlerle ve hayranlıkla O'na bakan Cananı'nın yanaklarına öpücüğü kondurup tarlaya koştu.

Babası," nerde kaldın oğlum, neredeydin" dedi. Oğlan, "baba dereye ayak yoluna gittim" diye yalanı kıvırdı . Babası anlamamışa vurdu. Hafiften bıyık altından gülümsedi.

Gelin biraz sonra kolunda öğlen yemeği çıkınıyla geldi. Sofra bezini tarlanın ortasındaki yabani armut ağacının gölgesine serdi. Tereyağlı bulgur pilavı mis gibi kokuyordu. Baba,"eline sağlık kızım,yemek güzel kokuyor" dedi. "Sağol baba, afiyet olsun" diye hafifce utana sıkıla seslendi gelincik. Gerçekten gelincik kadar taze, gelincikler kadar narindi. "Ama", dedi baba, "bu yemek sanki biraz bizim oğlan kokuyor". Gelin mahcup oldu. "Cin gibi şu bizim kayınbaba" dedi, içinden. "Yemeği kimin pişirdiğini nasıl da anladı hemen".

Kaynanası halasıydı. "Takılmasan olmaz kıza değil mi, önüne yemek gelmiş, ona dua et herif" dedi. Hep birlikte gülüştüler.

"Bu sıcakta bulgur pilavından sonra da şu yayık ayranı çok güzel gidiyor doğrusu" dedi baba.
"Artık şu çubuğu hakettim değil mi hanım, ver de bir tüttüreyim" dedi. "Ah şu mereti bir bırakabilsem" diye de içinden geçirdi. "Burda biraz da kestiririm artık" dedi. Ayaklarını uzatıp gözlerini kapattı. Mutluluk buydu işte, herkes için mutluluk bu.

Gençler bakıştılar göz göze. Onlar için mutluluk ise bambaşkaydı.

Ramazan IŞIK

BENİM KIZIM (öğretmenlik anıları)


İl merkezinin büyük okullarından birinde müdür olarak görev yapıyordum.23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı yaklaşmaktaydı.Bayram kutlaması hazırlıkları için,bayramdan uzunca bir süre önce öğretmen arkadaşlarla toplantı yaptım.Bayram kutlamalarında neler yapabileceklerimizi konuştuk.
Bu bayram proğramında mümkünse okuldaki tüm öğrencilerin bir şekilde görev almasını arzuluyordum.Zira,sosyal faaliyetlerde küçük de olsa bir rol alan öğrenci bunu ömür boyu unutmuyor.Bu çalışmalara katılmak bazan onun hayatında bir dönüm noktası olabiliyor.
Bu düşüncelerle,öğretmen arkadaşlarıma;
-Her sınıf çok katılımlı bir faaliyet yapsın.Bayram haftasında okul bahçesinde,salonda,başka okullara giderek bu çalışmaları sergileyelim.Her öğretmen arkadaş kendi sınıfı ile ne tür bir çalışma yapacağını belirlesin.Bayram proğramına koymak üzere idareye getirsin.Kutlama komitesince uygun görülen çalışmalara başlasın,diye rica ettim.
Sınıflar bu çalışmalara başladılar.Öğretmenlerimizden biri bir gün müdür odasında yanıma gelip,
-Müdür bey,ben bayramda bir öğrencimi oryantal olarak çıkarmak istiyorum,hazırlıkları yapacağım dedi.
Ben de,
-Öğretmenim oryantal yerine başka bir çalışma yapalım.Sınıfın tamamının katılımı ile başka bir gösteri oluşturmaya çalışalım, dedim.

Aradan birkaç gün geçti.Öğretmenimiz bir sebeple bir günlük izin aldı.Onun sınıfı müdür odasının bitişiğindeydi.Sınıftan yüksek sesler geliyordu.Sınıfa girdim.Çocuklar öğretmenleri olmadığından çok gürültü yapıyorlardı.Hatırladığım kadarıyla dördüncü sınıf öğrencileriydi.Derslerini sordum.Sosyal bilgiler dersiymiş.Bir konu üzerinde çalışma yapmaya başladık.Tartışmalı ve zevkli geçen dersin ortamındaki sıcaklıktan,kendisine güven geldiğini anladığım bir kız çocuğu parmak kaldırdı;
-Öğretmenim,öğretmenim diye çırpınıyordu.
Ben;
-Söyle kızım, dedim.
-Öğretmenim,biz 23 Nisan proğramı için oryantal dansı hazırlamak istemiştik.Dansı ben yapacaktım.Siz izin vermemişsiniz, öyle mi dedi.
Bir anda şaşırdım.Bu konuyu öğretmen arkadaşımla kendi aramızda konuşmuştuk.Öğrenciye bu konunun aktarılmasına anlam veremedim.

-Kızım,bu programı hazırlayan bir komisyon var.Bu komisyon daha farklı bir çalışma sergilemenizi arzuluyor.Ben bu komisyonun üyesiyim.Siz de başka bir çalışma hazırlayabilirsiniz.Dedim.

Öğrencim üzgün,konuşmasına devam etti,

-Öğretmenim bu konuyu evde konuştuk.Babam diyor ki;"Müdür,kızımın oryantal yapmasına izin vermezse vermesin.Benim kızım gene de çok güzel oynuyor" diyor dedi.

Dokuz yaşındaki bir kız öğrencimle böylesine bir konuşma yapabileceğimi hiç düşünmemiştim.
Acaba ben mi çok gerilerde kalmıştım,benim yetiştiğim ortamlar mı gerideydi.

Çoğunluğunu müzik işleri,davul-zurna çalan vatandaşların oturduğu bu mahallede elbetteki anlayışlar da çok farklıydı.

Yıllar önce bir dağ köyünde,yine bir bayram kutlamasında bir piyeste görevlendirmek için kız öğrencilerime görev vermekte ne kadar zorlandığımı hatırladım.Piyeste rol verdiğim kız öğrencilerimin babalarının olurunu alabilmek için ne kadar dil dökmüştüm.Sonunda başarıp,güzel bir piyes ortaya çıkarmıştık.

Şimdi tam tersi bir durum vardı.

Öğrencimin başını okşadım.Anladım ki iyilik yaptığımı sanırken onları üzmüştüm.

-Kızım sen akıllı bir kızsın.Bugün bizim programlarımız böyle.Eğer ailen senin dans eğitimi almanı istiyorsa bunun için okullar var.Konservatuarlara gidebilirsin.Oralarda bu işlerin eğitimi veriliyor.Bu okullarda başarılı olacağına inanıyorum.Babana selam söyle,üzülmesin dedim.

Hayat her zaman çelişkilerle doludur.Önemli olan biz onu görebiliyormuyuz.

20 Aralık 2009 Pazar

HEP YARIM KALIYOR

Yarım kalıyor hep.

Bebekliğimizi zaten bilemedik.Anladık ki yarım kalmış.

Çocukluğumuz da öyle.Doyamadan daha,ne zaman büyüdüğümüzü anlamadan,yarım kalmış çocukluğumuz.

Gençliğimiz yarım kaldı.Omuzumuzda kaldıramıyacağımız ağırlıkta bir yükle gelince,o da yarım kaldı.Yükleri atacağız diye çabalarken,nasıl geçti bilemedik.

Şimdilerde bir kaygı mı sarmaya başladı ne.Yaşlılığımız da yarım mı kalacak diye.
Öyle ya,herşey yarım kaldığına göre.Bu da yarım kalmasın sakın.

Dostluklar yarım kalıyor.Daha tadına doyamadan,bir bakıyorsun kaybetmişsin.Boynun bükülüyor çaresiz.Gidenle gidilmez ki.

Sevgiler yarım kalıyor.Kuşa,böceğe sevgiler.Çiçeğe sevgiler yarım kalıyor.Ya mevsimi geçiyor,soluyor çiçek.Ya ömrü yetmiyor gidiyor böcek.Kedilerimin sevgisine doyamadan gidiyorlar.

Aşklar yarım kalıyor,bir hançer saplayıp yüreklere.

Eşler yarım kalıyor.Aynı gün Dünyayı terk edenlere imrendirerek.

Ayrılıklar da yarım kalsa olmaz mı.

Hayaller yarım kalıyor.Daha yapacak çok işimiz var derken,yarım kalıyor.Biraz daha zaman,birazcık ....

Yarım kalıyor hep.

17 Aralık 2009 Perşembe

NİYET HAYIR AKIBET HAYIR

Eskiler, "niyet hayır, akıbet hayır" derlerdi. Bu günlerde yaşadığım üzücü bir olay, bu sözü hatırlattı bana. Keşke bu üzücü durumu duymamış, yaşamamış olsaydım. Ama olacak oluyor her zaman.
Bir öğretmen arkadaşım var. Kendisini çok severim. Zaman zaman görüştüğümüz olur dışarda. Ailecek görüşemedik ama, dışarıdan birbirimizi sevdiğimizi biliyorum. Bir süre idareciliğini de yapmıştım geçmişte. Evinin yanından geçerken, bir hareketlenme ve kalabalık gördüm. Sokaktaki bakkaldan birşeyler almak için içeri giriyordum o ara. Bakkala bu hareketliliğin ne olduğunu sordum. O da, "karşı binadaki arkadaşın çocuğu kaza geçirmiş" dedi. Meraklandım. Oraya yöneldim. Bizim arkadaş gelenleri karşılıyordu. Dışarda masalar kurulmuş, yemek verme hazırlıkları yapılıyordu. Çok meraklandım. Yanına varıp durumu sordum. Sakalı uzamış, süzülmüş, sanki bir anda yirmi yaş yaşlanmış gördüm kendisini.
"Hayırdır", dedim. "Ne oldu, ben ilçede bahçedeydim, burada neler oluyor".
"Hiç sorma Ramazan bey", dedi. "Kızımı kaybettik, bir hafta oldu. Yedisinde yemek veriyoruz".
"Nasıl olur. Gencecik yavru, daha evleneli bir yıl olmadı. Ne oldu" dedim.
Hikaye şöyleymiş:
Arkadaşım kızını, doktor olan bir gençle yeni evlendirmişti. Varlık durumları iyi idi. Doktor olan damat, uzmanlığını tamamlamak üzere imiş. Öğretmen olan kız da atama başvurusunu yapmayı düşünmüyormuş. Bir bebek beklemeye başlamışlar, bu ara. Öğretmen atamalarının yapılacağını duyunca, "görev yapmaya gitmem, ama bir dilekçe de ben vereyim" demiş kız. Puanı tutmuş, ataması yapılmış. Düşüncelerini ailesine açıklamış; "Ben nasıl olsa hamileyim. Gidip göreve başlayayım. Nasıl olsa göreve gideceğim yerdeki hükümet tabibi de tesadüf, eşimin arkadaşı. Oradan rapor alırım. Arkasından doğum dönemi raporları başlar. Doğum sonrası raporları, derken bu öğretim yılını geçiririz. Gelecek yıla da bakalım", demiş.
Bu düşüncelerle atanmış olduğu yere eşi ile birlikte gitmişler. Yolda bir TIR' ın altına girmişler. Üç aylık hamile kızı ve doktor damadı kaybetmişler.
Çok üzüldüm. O kadar emekle yetişmiş iki genç ve daha doğmaya fırsat bulamamış bebek.
Ne diyeceğimi bilemedim. Baş sağlığı diledim. Bir iki teselli cümlesi kurmaya çalıştım. Kelimeler boğazımda düğümlendi.
Eskiler "niyet hayır, akıbet hayır" derlerdi.
Aman niyetleriniz hayır olsun. Umulur ki, geleceğiniz de hayır olur.
İçimden, "bu gençler, keşke bu yılı çalışmak, öğrencilerine faydalı olmak için düşüncelerle yola çıksaydı", diye geçirdim.
Gençlere çalışmayı, üretmeyi, sabrı, özellikle araba kullanırken kurallara uymayı öğretmeliyiz.
Acıları azaltmak için NİYETİNİZ HAYIR, AKIBETİNİZ HAYIR OLSUN.

Ramazan Işık

16 Aralık 2009 Çarşamba

HASATTAN DÖNÜŞ


Yorgun bahçeci işleri bitirdi.Bu mevsimin zeytin hasadı tamamlandı.Doğrusu bu yılki kadar yorulduğumu hatırlamıyorum.Tarım işlerinin zor olduğu bilinen birşey.Ama zeytin hasadı da galiba en zorlarından biri.
Bu işlerden zevk aldığımı yazmıştım daha önce.Bahçede çalışmak,zeytin toplarken yorulduğumuz aralarda dalından kopardığımız narları,ağaçların altına uzanıp yemek çok zevkliydi.Ama artık bize ağır gelmeye başlamış bu işler.Bu yıldan sonra yapabilirmiyim bilmem.

Bu yıl zeytini Allah vermiş de vermiş.Yağmurlar bol olunca,ürün de çok fazla oldu.Toplamakla bitmedi maşallah.Bazı bahçe sahiplerinden şöyle bir espri duydum "bu yıl dağlardaki piynar ağaçları da zeytin verdi" diye kendi aralarında takılıyorlardı.Para etmedi o başka.Ben işin orasında değilim.
Doğal zeytin üretmek,ondan elde ettiğimiz KIRMA YEŞİL ZEYTİNi,SALLAMA SİYAH ZEYTİNi ve binbir emekle toplanmış zeytinlerden elde edilen DOĞAL SIZMA ZEYTİNYAĞInı sofraya getirmek büyük bir zevk.


Üretmek yaşamaktır.Üreten insan olmak yaşamakla eşdeğerdir.
Hayatın her alanında üreten insanlar görmek istiyor insan.