8 Şubat 2010 Pazartesi

KARŞILAŞMA

...Elli yaşlarındaki kadın, iki buçuk yaşlarındaki torununun elinden tuttuğu gibi, evin kapısından dışarı fırladı. Elinden tuttuğu torununun annesi, bu çocuğu görmek üzere, köylerine doğru geliyordu. Bu imkansızdı. Bu çocuğu görmeye hakkı yoktu.

...Bebeğin babası öldüğünde,bu çocuk daha yirmi beş günlüktü. Altı aylık olunca da, bırakıp gitmişti. O'na bu çocuğu nasıl gösterebilirdi. Bunu nasıl isterdi kendisinden.


...Aslında, çocuğun annesi, kendi öz yeğeniydi de... Ama olsun, bu düşüncelerini değiştirmezdi.
Çocuğu kaptığı gibi, Yusuflar Köyü'nün yolunu tuttu. Ordaki görümcesinin yanına gidecek, çocuğu annesine göstermeyecekti. Sinirden dizleri titriyor, yolda nasıl yürüyebildiğini, kendisi de bilmiyordu. İki saati aşan bir yürüyüşten sonra, Yusuflar Köyü'ne vardılar. Hal hatır soruldu. Oradakiler , "Musa emmi nasıl", dediler.
Kadın, "iyidir" dedi, "Daha doğrusu, gelirken O'nu görmedim, sinirle evden çıkıp, buraya geldim".
...Görümcesi de, kendisi gibi, yaşını başını almış bir kadındı. Hapba Bibi'nin yüzüne merakla baktı... "Yani, Musa Ağamın buraya geldiğinizden haberi yokmu", dedi. Hapba Bibi, "Hayır, onu görmeden evden çıkıp geldim. Görümce, "Neden", diye sordu. "Bizim gelin babasının yanına, aşağıdaki Kızıldere Köyüne gelmiş, bebeyi görmeye gelecekmiş bizim köye, ben de aldım buraya geldim, niye görecekmiş, ne hakkı varmış", dedi. Oradakiler donup kaldılar!!!

...Hapba Bibi'yi iyi tanırlardı. Böyle bir vicdansızlığı yapacak kadın değildi. Ama neden yapıyordu bunu acaba. Görümce dayanamadı, sordu, "Hapba, neden yapıyorsun bunu, günah değilmi, bir çocuk annesine gösterilmez mi", dedi. Hapba durakaldı, düşündü, ama sinirle ters cevap vermekten geri kalmadı.
"Bu yavruyu altı aylıkken bırakıp, başka kocaya gitmedi mi", dedi.
Görümce gürledi; "Allahtan kork !", dedi, "O kız daha sabi, şu anda bile yaşı onaltı, yada on yedi, sana gelin geldiğinde on dördünde bile yoktu, kendisi mi istedi oralara, babası yaşında adama gelin gitmeyi, bilmiyormusun, onun ne hükmü vardı bu olaylarda. Babası alıp vermedi mi, taa başka ilçelere gelin olarak", dedi.

...Hapba, aslında bunları çok iyi biliyordu. Ama ana yüreği, oğlunun ölümünü, aynı zamanda yeğeni olan gelininin, başka ellere gitmesini bir türlü kabullenememiş, isyanlara girmişti işte. Bir türlü bu olanları hazmedemiyor, içine sindiremiyordu. Oğlunun, daha on dokuz yaşında, askerliğini bile yapmadan ölmesi, dayanılacak gibi değildi. O acıyı daha fazla yaşamak için, içine içlik olarak, keçi kılından yapılmış fanilalar giyip, kendisine eziyet ediyordu. Arkasından çok sevdiği gelininin, yetim kalan torununun annesinin, evden çıkarılması, acıların katmerlisi olmuştu. O anda bu ayrılığın kim tarafından hazırlandığı önemlimiydi sanki. Gitmişti ya işte. Hele gelinin gitmesine sebep olan, Altıparmak Köyü'nden Suna'nın Ali var ya... O'na ne desindi bilmemki. Bu gelini öteki ilçede, babası yaşında bir adama vermişlerdi. Bu işe de Suna'nın Ali ön ayak olmuştu. Aslında bu kızın dayısının oğlu olurdu Ali, ama, neden yaptı böyle bir işi bilinmezdi. Onun için, Ali'ye hep beddua ederdi.

...Hapba, tüm bunları düşündü bir anda. Her şeye rağmen göstermeyecekti bu yavruyu annesine. Oradakiler ne diyeceklerini şaşırdılar. Doğrusu bu çok büyük bir haksızlıktı. Ama, Hapba evlerinin üstünde olduğundan, daha fazla ısrar edemediler. Hapba çocukla birlikte birkaç gün Yusuflar Köyünde kaldı.



...Gelin, Kızıldereye geldiğinde köylülerden, Hapba Bibisinin bebesini alıp başka köye gittiğini duymuştu. Birkaç gün Kızıldere de kaldıktan sonra, çaresiz, gözleri yaşlı, evinin yolunu tuttu.

...Gelininin Kızıldere Köyünden tekrar evine gittiğini duyan Hapba, bebeyi de alıp kendi köyü olan Karabaşlı'ya döndü. Ama, bu arada da görümcesinin sözleri kafasını kurcalıyordu;
"Allahtan kork, O kız daha sabi, şu anda bile yaşı onaltı, yada on yedi, sana gelin geldiğinde on dördünde bile yoktu, kendisi mi istedi oralara, babası yaşında adama gelin gitmeyi, bilmiyormusun, O'nun ne hükmü vardı bu olaylarda. Babası alıp vermedi mi,taa başka ilçelere gelin olarak".

...Komşu köyler, Melikgazi ve Kalaycı'daki insanlar da olayı duymuşlar, her iki köyün aklı yeten insanlarından, biraz da okumuş yazmış, dini bilgilerine güvenilen insanlar, Hapba'ya, "bu yaptığının doğru olmadığını, bu bebeyi annesine göstermezse öteki dünyada yatacak yer bulamayacağını", söylediler.

...Gerek görümcesinin lafları, gerekse komşu köylerden ileri gelen insanların öğütleri ve tabii bu arada kendi vicdanı da, yeğeni de olan gelinine ve bu bebeye yaptığının yanlış olduğu kanaatine vardı. Düşündü, taşındı, ne yapabilirdi şimdi. Kocası Musa da bu işe kızmıştı aslında. Ama söz geçirememişti, Hapba'ya.

...Aradan uzunca bir zaman geçti. Yaptığı bu davranış, içinde büyümeye başladı. Gitti, kocası Musa'ya sordu. "Şimdi ben ne yapayım", diye. Musa Emmi, aklı başında, çevresinde çok sevilen bir insandı. Şimdiye kadar kalp kırdığı görülmemişti. Bu olaya da çok üzülmüştü.

..."Hemen"dedi, Musa Emmi, "hemen al götür bu yavruyu annesine, götür göster".

..."Olur mu", dedi Hapba. Musa, "neden olmasın, hem de çok güzel olur", dedi.

...Hatasını anlayan Hapba, hazırlığını yaptı. Bebenin üstünü başını düzenledi. Karınca kararınca bazı hediyeler hazırlayıp, öteki ilçeye doğru yola koyuldu. İlçeye yakın bir köyde oturuyordu gelin. Köy yüksek bir araziye kurulmuştu. Köyün girişi de, üst taraftandı. Bahçeler ve ağaçlar arasından geçilerek varılan köyün girişi, harman yerinden başlıyordu. Hemen arkasında, köy çeşmesi vardı. Torunu oğlan çocuğunu elinten tutup, köyün girişinden, köye doğru yöneldiler. Ordan bir köylüye, "Kete Mehmet'in, Zülbiye'nin evi nere", diye sordu Hapba. "İşte hemen şu ev", dedi köylü. Ama o arada da seslendi, "Zülbiyeee misafirin geliyoooor", diye. Bu arada harman yerinde iki yaşlarında bir kız çocuğu oynuyordu. Kafasını kaldırdı, gelenlere baktı uzaktan. Oyunu bıraktı, dikkat kesildi. Hapbanın elindeki üç buçuk dört yaşlarındaki oğlan çocuğu da kıza bakıyordu. Daha önce birbirlerini hiç görmemiş olan bu iki çocuk, harman yerinde birbirlerine doğru yürümeye , daha sonra da koşmaya başladılar. Birbirlerine öylesine sarıldılar ki, sözle anlatılamaz. Köylülerden manzarayı görenler ve durumu kavrayanlar ağlamaya başladı. Zira birbirlerini hiç görüp, tanımamış bu iki çocuk kardeşti. Bir refleksle, birbirlerine doğru koşmuşlar ve olanca güçleriyle birbirlerine sarılmışlardı.

...Zülfi evden çıktı, gözlerine inanamıyordu. Bu olamazdı, Hapba bibisi, oğlu ile beraber karşısındaydı ve kızı ile oğlu birbirlerine sarmaş dolaş olmuşlardı. Bu bir mucizeydi. Ellerini havaya kaldırdı,"yarabbi, sana çok şükür", diyerek ağlamaya başladı.

...Köylüler başlarına toplandı, birbirlerine bağırıyorlardı, "Zülbiyenin oğlu gelmiiişşş". Sarılmalar, ağlaşmalar çevreyi inletti.

...Eve geçtiler. Zülbiye sevinçten ne yapacağını şaşırdı. Girip çıkıp oğluna sarılıyor, hasret gideriyordu. Büyük acılardan sonra, bu güzelliği yaşamayı nasip ettiği için, Allaha tekrar tekrar dua etti .

...Hapba yeğeninin yanında birkaçgün kalıp, onların hasretini dindirdikten sonra, bebeyi de alıp köyüne döndü. Bundan sonra da arayı fazla uzatmadan, zaman zaman torununu annesine ve kardeşine götürdü.

Ramazan Işık

bibi-hala

10 yorum:

  1. HAPBA NE DEMEK HİTİT KRALİÇESİ PUTUHEPA İLE BİR ANLAMDAŞLIĞI VARMI?

    YanıtlaSil
  2. Sanmıyorum,rahmetli babaannemin diğer adı habibe idi.Habibe,halk arasında hapbe,hapba şekline dönüşmüş.Yöresel bir söyleyiş biçimi olduğunu sanıyorum.
    İlginize teşekkür ederim.

    YanıtlaSil
  3. Hapba Babaanneniz miydi?

    Bir solukta okudum çok güzel çok duygulu bir öykü. Annesinin yanında bıraksaydı keşke oğlunu diyeceğim ama kadının kocası istemezdi belki... Yüreğinize sağlık

    Sevgiler

    YanıtlaSil
  4. Herkes kendine göre haklıymış..Hapba Bibi'yi de,gelini de empati kurarak okudum.Bebeğin konumu da çok üzücü..Hayat..Çok güzeldi Ramazan Bey,teşekkürler güzel anlatımınız için.

    YanıtlaSil
  5. Çınar Hanım,dahaönce de bir yorumda belirtmiştim,kurmaca hikayeler yazamıyorum.Bu hikayedeki çocuk bendenizim.Bizzat yaşadığım olaylardan yazıyorum.
    Babaannem böylesine bir insandı.Şimdi yaşasaydı da ellerinden öpüp koklasaydım....Saygı benden.

    EBRULİ,evet herkes haklıydı tabii.Trajik yaşam öykümden sadece, çok küçük bir kesit aktardım burda.derler ya,yazsam roman olur diye.Onun misali.

    Yorumlarınız ve ziyaretleriniz için teşekkürler.

    YanıtlaSil
  6. gerçekten çok duygulu bir yazı olmuş yüreğinize kaleminize sağlık bu hikayeyi bizzat yaşamış olmanızda ayrıca duygulandırdı beni gerçekten bu hikayeyi harfi harfine yaşadınız mı?

    YanıtlaSil
  7. ANALI KIZLI HER TELDEN,hoş geldiniz.Evet hayat hikayemden küçük bir kesittir.Belki eksiği vardır,fazlası yoktur.
    Yorumunuza teşekkürler.

    YanıtlaSil
  8. merhabalar asıl ben teşekkür ederim bloguma yapmış olduğunuz ziyaretlerinizden dolayı evet sizin blogunuzda olduğu gibi tam sayfa olan yorum bölümlerine yorum bırakabiliyorum fakat Pop-up pencere de olan yorum bölümlerine yorum bırakamıyorum onuda hala çözebilmiş değilim

    YanıtlaSil
  9. Ramazan Bey çok duygu yüklü bir hikaye.Gözyaşlarıma engel olamadım.Allah babannenize de annenize de yattıkları yerde rahatlık, ferahlık versin, mekanları cennet olsun.

    YanıtlaSil
  10. ÇOBAN YILDIZI,Hayat hikayemden küçük bir parçayı aktardığım bu yazıya böylesine duyarlı yorum bırakmanıza ve rahmet dileklerinize teşekkür ederim..Sizin de geçmişleriniz rahmette olsunlar.

    YanıtlaSil

Düşünceleriniz benim için önemlidir. Katkılarınız için teşekkür ederim.