4 Nisan 2009 Cumartesi

DÜNYA DAHA GENİŞ OLSA

.
Dünya daha geniş olsa. Bu dünyaya sığamayan biz insanlar, O Dünya'ya sığabilirmiydik acaba.
"Biraz geniş ol", derler ya. Nasıl geniş olunacak. Bu bir "yapı meselesi", değil mi. İnsan yapısını kolay kolay değiştiremiyor ki.

Çocukluğumdan beri çevremle ilgiliyim. Hiç unutmam, beraber görev yaptığım bir arkadaşım, aslında görev olarak bana ait olmayan konularda çözüm üretmek için fikir üretip, ortaya atıldığımda,"yerdeki ipi alıp boynuna geçiriyorsun, nene gerek, bırak kimin görevi ise, o yapsın", derdi. Ama, çevreme duyarsız kalmak benim gönlüme sığmıyor işte.

Mehmet Akif Ersoy'un dediği gibi;

"Kanayan bir yara gördüm mü yanar tâ ciğerim.
Onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim.
Adam aldırma da geç git diyemem, aldırırım
Çiğnerim, çiğnenirim, hakkı tutar kaldırırım"

Sabahattin Ali;
"Başın öne eğilmesin
Aldırma gönül aldırma
Ağladığın duyulmasın
Aldırma gönül aldırma"

derken, sanki aldırmıyormuydu. Öyle bir aldırıyordu ki, hem de taa yürekten. Zindanlara kapatılma pahasına, düşüncelerini söylemekten geri durmuyor, ülkesinin dertleriyle dertleniyordu.

Yerellikten çıkıp, genele doğru bir bakış açısı geliştirebilsek, şimdi içinde sıkışıp kaldığımız dar dünyadan çıkıp, başka dünyalara doğru yolculuğa başlayabilirdik. O zaman biraz geniş olabilirmiyiz acaba. Bazan çevremizdeki insanlara, "keşke ben de senin gibi biraz geniş olabilsem" dediğimiz olur ya. Demek ki genişlik, mekandan çok duygularla ilgili.

Biz Türkler yüz, yüzelli metrekarelere varan, hatta daha fazla alana sahip evelere sığamıyoruz da, Japonlar elli metrekarelik evlerde, her ihtiyaçlarını karşılayıp, mutlu yaşayabiliyorlar. Bazı insanlar için derler ya ,"gönlü o kadar geniş ki, dağlar sığar", diye. Bazıları için de; "komşusu birşeye sahip olunca karnı daralıyor, çatlayıp ölüyor", denir.

Köy muhtarlığı seçimleri, köyde yaşayanlar için çok önemlidir. Özellikle de muhtar adayları için, hayati bir anlamı var gibidir. Ancak, kasabaya gittiğiniz zaman, köy muhtarlığı seçimlerinin o kadar tamah birşey olmadığını görürsünüz. Bu konu ile ilgili çekişmeler, anlamsız gelmeye başlar size. Kasabada yaşarken, ne olacak, yani şunun şurasında bir köy muhtarlığı değilmi, aralarından birini seçiversinler işte dersiniz.

Kasabalarda yaşayanlar için, kasabanın belediye başkanlığı seçimleri çok önemlidir. Özelliklede başkan adayları, bu işi çok önemserler. Ancak, şehirlere gidip yerleşenler için kasaba belediye başkanlığının o kadar da önem arzetmediği farkedilir. Kasabadan birisi çıksın, şu kasabayı yönetsin işte denir. Bu isim o kadarda önemli değildir, şehirde yaşayan için.

Büyük şehirlerde yaşayanlar ve ülkelerde yaşayanlar için de büyük şehri yönetecekler çok önemli gibi gelir. Ama yurt dışına çıkıp, dünyanın herhangi bir yerine gittiğiniz zaman, buradaki bu çekişmelerin ne kadar anlamsızlaştığını görürsünüz. Büyük şehirlerden veya ülkelerden birileri çıkıp aday olsun, halkın seçtiği bu insanlar, ülkeyi yönetsin dersiniz. Bu isim o kadar hayati değildir.

Bu konuları mikro değil, makro düzeyde değerlendirdiğimiz zaman, kavgaların anlamsızlaştığını görmeye başlarız.

Bazan, kendi ülkemizdeki küçük guruplara katlanamıyoruz da, Dünya'nın öteki ucundaki insanlardan, haksızlığa uğrayanların sözcüsü oluyoruz. Bu konuyu da oturup düşünmeliyiz. Bu bakış açımızı değiştirdiğimiz zaman da, makro düşünmeye başlamışız demektir.

Biz bu açılımı, bir varsayımla, biraz daha makro düzeye çıkaralım. Varsayalımki uzayda bir koloni kurduk ve oraya gidip yerleştik. Dünyaya oradan bakıyoruz. Dünyayı yönetmekte olanların çekişmeleri, savaşlar, sınırlar anlamını yitirmeye başlar. Oradan baktığınızda bu çekişmelerin gereksiz olduğunu, basit geldiğini farkedersiniz.

Bu bakış açısını, çok çeşitli alanlara uyarlayabiliriz.

Bir sınıfta öğrenim gören iki arkadaş arasındaki ilişkideki bazı davranışlar, onlar için çok önemlidir. Hatta bazı zamanlarda arkadaşlık ilişkileri bozulduğu için hayatına son vermek isteyen gençler oluğunu bile gözlemleyebiliyoruz. Ancak bir boyut yukarı çıkabilse bu insanlar bunun anlamsızlığını kavrayacak. Örneğin başka sınıflardaki arkadaşlıkları ve diğer insanları düşünse bu ilişkinin küçüldüğünü görecek. Arkadaşlık ilişkileri bozulduğu için büyük sıkıntya giren bu öğrenci , bir an için kendisini o sınıfın öğretmeninin yerine koysa, boyut bir anda değişecek. İntihar etmek isteyen insan konumundan, bu genci intihardan nasıl vaz geçiririm diyen bakış açısına yükselecek. Bir yukarısı ise okulun müdürlüğünü yapan insanın konumu. O da bir yukardan baktığı için, okulun tüm sınıflarını ve bu sınıflarda yaşanan olayları düşünmek zorundadır. Müdür için ise, iki arkadaş arasında yaşanan bazı sorunlar çok küçük kalmaktadır. Bu sıralamayı yukarı doğru genişlettiğimizde, bazı olayların anlamını yitirdiğini görüyoruz.

Aile ilişkileri de benzer bir biçimde incelenebilir. Aile bireyleri arasındaki olumsuz ilişkileri çözmenin en kestirme yolu, bireyin kendisini karşısındakinin yerine koymasıdır. Babasına şiddetle kızan bir genç, bir anda bir boyut yukarı çıkıp, kendisini o anda baba yerine koyabilirse, şekil çok değişecektir. Bunu başarmak mümkündür. Aslında büyükler, bunu bazan söylerler. "Oğlum, seninde bir çocuğun olsun da o zaman görürüm halini ", diye. O zamanı beklemeye gerek yokki. Evde hemen bir tiyatro oyunu gerçekleştirip, bu oyunda rol olarak o gence, "baba" veya , "anne" rolünü vermek yeter. Bu durumda genç , boyut değiştirip, bir yukarı moda çıktığında, olaylara bakış açısı da değişecektir. Dar sandığı dünyası genişleyecek, o noktada, eleştirdiği insanlarla benzer görüşleri taşıdığını görecektir.

Burada bir anekdot anlatmadan geçemeyeceğim; Yurt dışına devlet görevlisi olarak gitmek üzere açılan sınava katılmıştım. Yazılı sınavları kazandım. Sıra mülakata gelmişti. Mülakat için beş bakanlığın birer temsilci gönderdiği mülakat komisyonunun karşısına çıkmak üzere sıra bekliyorduk. Yanımda sırasını bekleyen bir arkadaşın heyecandan yerinde duramadığını, ayaklarının titrediğini gördüm. "Hayırdır arkadaş ne oluyor", dedim. O arkadaş; "Vallahi kardeşim çok heyecanlandım.Onun için böyle titriyorum", dedi. O anda hayatımın çok evresinde uyguladığım, "bir üst moda geçme", düşüncesi aklıma geldi. "Sen", dedim, " kaç yıllık devlet memurusun". "Onbeş, onaltı yıldır devlette çalışıyorum", dedi.

"İçeride, komisyonda görevli olanlar sence, kaç yıllık devlet memuru olabilir", diye sordum. O da, "yani", dedi, "olsa olsa yirmi yıllık civarında memurlardır". Ben de; "o zaman şartlar öyle getirseydi, sen de bunlar gibi mülakat yapan insanlar durumunda olabilirmiydin", diye tekrar sordum. "Belki olurdum", dedi. "Öyleyse neden heyecanlanıyorsun.Şartların oluşması halinde belki de senin de bulunabileceğin bir görevdeki insanların karşısına çıkmak, seni bu kadar heyecanlandırmamalı", dedim.

Şahsen ben böyle düşünüyorum.

Olaylara mikro yerine, makro düzeyden bakabilsek, dünya çok farklı olurdu.



Ramazan Işık

.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Düşünceleriniz benim için önemlidir. Katkılarınız için teşekkür ederim.