22 Mart 2010 Pazartesi

NELER ÇEKTİM BİR BİLSEN

foto:ahmet başer

...Genç öğretmen, binbir güçlükle, Atatürk Hava Limanı'nın kapısına ulaştı. Dış hatlar terminaline yöneldi, kalabalığa karışıp. Anadolu'nun bir ucundan, çok sayıda karmaşık işlemi çözerek gelebilmişti , buralara kadar.

..."İşlerin böylesine zor olduğunu bilseydim, yine de kalkışırmıydım bu yolculuğa, birkaç günlük bir görüşme için, değermiydi bunca sıkıntıya...", diye düşündü. Kendi kendine güldü... "Herhalde kalkışırdın deli..." , dedi içinden. "Dünyada, sevdiğine kavuşmak için, hangi zorluğa, kim katlanmaz ki..., sen de katlanacaksın elbet..."

..."Bunlar ne ki, geçmişte yaşadıklarını ne çabuk unuttun", dedi içinden. Sevdiği adama varabilmek için, ne badireler atlatmıştı. Bir şerit gibi gözünün önünden geçti, olanlar.

...Okuyup, öğretmen olmuş olmasına rağmen, sevdiği insanla evlenebilmek için direnmesi, büyük olaylara sebep olmuştu.

...Geçirdiği uykusuz geceler, sırtına yediği yumruklar, dışlanmalar, aile bireyleri ile sofraya oturamamalar. Bunların üstüne, sanki büyük suç işlemiş gibi; bir büyüğünün söylediği ağır bir söz vardı ki, hiç aklından çıkmıyordu. Aslında, bu aile büyüğü, eğitimli biriydi de. Nerede ne söyleyeceğini bilen biri olduğunu sanıyordu hep. Ayrıca, sayıp sevdiği akrabasıydı. O'nu özler, sever, bayramlarda, tatillerde görüşebilmek için can atardı. Böylesine sevdiği, çok yakın akrabasının bu acıtan sözünü, hiç beklemiyordu. Ailedekiler, okuldan bir arkadaş edinip, onunla evleniyor olmasını, bir türlü kabul edememişlerdi. Diğerleri gibi, bu aile büyüğü de, bu işe hiç olumlu bakmamıştı. Bu konu ile ilgili olarak, kendisini dinlemediği gibi, üstelik de nişanının yapıldığı gün; "münevver insan böyle mi yapar", deyivermişti, kapı aralığında. Kendi kendini yiyordu ama, yapacak birşey yoktu. Katlanacaktı çaresiz. "Sevmek kolay mı", demişti o zaman, kendi kendine. Aslında, "münevver insan, tam da böyle yapar, kendi hayat arkadaşını kendisi seçer. Başkalarının seçtiği insanla mı evlenecektim yani", diye düşünüyordu. Ama bunu dillendirmek, konuşmak ne mümkün. Yutkunup içine atıyor, sabrediyordu.

...Bunlar ve buna benzer yaşadığı nice olaylar, gözünün önünden geçti. "Onların yanında, bu işlemlerin zorluğu da ne ki", dedi içinden. Böyle düşündüğü için de, kendine kızdı. "Şurada dört beş saat yolculuktan sonra, sevdiceğinin yanında olacaksın, senin de düşündüklerine bak...", dedi.

...Valizlerini teslim etti. Pasaport kontrolü yaptırdıktan sonra, bekleme salonuna geçti. Bugün ilkler günüydü. İlk defa yurt dışına çıkacaktı. İlk defa uçağa binecekti. İlk defa, ayrı kaldığı sevdiğine kavuşacaktı. İlk defa... ilk.. ilk...

..."Ya bir aksilik olursa... Birine sorsam mı...! ", dedi kendince. Kime sorsam ki... !

...Salona göz gezdirdi. Hemen hemen, çoğunluğunu yurt dışında çalışan işçilerin oluşturduğu bir kalabalıktı, içerdekiler. Gözüne, kendi yaşlarında olduğunu tahmin ettiği, gençten bir bayanı kestirdi. Yanına yaklaştı.

..."Merhaba", dedi.

...Bayan gülümsedi. Her halinden, ilkleri yaşadığını anladığı, bu ürkek yolcuya doğru geldi.

..."Frankfurt galiba...", dedi.

...Bizimki sevinçten uçacaktı, ama belli etmemeye çalıştı. "Evet, ilk defa gidiyorum da... Hem tanışmak, hem de birşeyler sormak istemiştim", dedi.

...Yolcu, konuşkan biriydi. "Ben de Frankfurt'a gidiyorum, beraber otururuz", dedi. Hemen sohbete başladılar. Öyle ki, kısa zaman sonra, sanki önceden tanışıyorlarmış gibi, özel hayatlarının detaylarına kadar anlattılar, birbirlerine. Bu arada, zaman ilerliyordu. Anonslar, yolculuk vaktinin geldiğini bildiriyordu.

...Görevliler, "Frankfurt yolcuları, buradan", diyerek yol gösterdiler. Arkadaş olduğu bayanla birlikte, uçağa çıktılar. Yan yana koltuklara oturdular. Kalbi küt küt atıyor, sevinçle karışık bir heyecan, her yanını sarıyordu. Yolcular yerleştikten sonra, uçakta iç anonslar başladı. Bir hostes, hem Türkçe, hem İngilizce olarak, yolculukta uyulması gereken kuralları anlattı. Kemerlerin bağlanışını, oksijen maskelerini gösterdi. İşlemler bittikten sonra, uçağın kalkışı başladı. Bu da ayrı bir heyecandı. Yol arkadaşı, genç öğretmeni , manzarayı görebilsin diye, pencere tarafına oturttu.

...Pilot, anlaşılan işini iyi biliyordu. Yolculara, İstanbul'un manzarasını seyrettirmek için, Boğaz'a doğru süzüldü. İstanbul üstünde turlarken, gidişte sağa yatık vaziyette, sağ tarafta oturan yolculara, gelişte sola yatık vaziyette, solda oturan yolculara, bu eşsiz güzelliği seyrettirdi.

...Uçak yola koyuldu. Bizimkiler de sohbete yeniden döndüler. Genç yolcu bayan,yol arkadaşı öğretmene, "pasaportunuza bakabilirmiyim", dedi. Pasaportu eline aldı, inceledi. Birden yüzü asıldı.

..."Ne oldu", dedi bizimki.

..."Bu pasaportta vize yok...!", dedi yolcu. "Sizi, gerisin geri gönderirler, hava alanından içeri almazlar", dedi.

...Genç öğretmen, bir anda titredi. "Nasıl olur...!, eşim, pasaportu al, uçağa bin gel, dedi. Ona göre, ben de yola çıktım...???", dedi.

...Yan taraftaki bayan yolculardan, kulak kabartanlar oldu. Durumu kavrayanlardan biri, "tüh, geçenlerde, bir tanıdığın eşi de böyle olmuştu, aynı uçakla, geri yolladılar", dedi.

...Şaşkınlık ve endişe bir kat daha arttı, bizimkinde. Yüzü sarardı, elleri titremeye başladı.

...Bunca yolu koşup gelip, dön geri mi olacaktı şimdi.

...Şu anda yapacak birşey yoktu. Artık havadaydılar. Ne olacaksa olacaktı.

..."Sağlık olsun, canını sıkma, yine gelirsin, olur böyle şeyler", gibi teselli edici sözler, gırla gidiyordu. Bunların hiç birini duymak istemiyordu. Kulaklarındaki çınlamadan, duymuyordu da zaten.

...Boynunu büktü, daldı...

...Yol arkadaşı, konuyu değiştirip, başka şeylerden konuşmak istiyordu. Belli ki, O'nu bu durumdan uzaklaştırmaya çalışıyordu. Nerelisiniz, nerde çalışıyorsunuz, çocuklar, falan diye, değişik sorularla, kafasını dağıttı.

...Konu, dönüp dolaşıp, evliliklere , hayat mücadelesine geldi. Bizimki de, sıkıntıyı atmak için, geçmiş yaşadıklarından anlatmaya başladı. Dağ köylerinde, elektriksiz, yolsuz, hatta susuz nasıl çalıştıklarını. Romalılardan kalma, sarnıç kuyuları, yağmur sularıyla doldurup, yıllanmış suları nasıl içtiklerini. Evlenirken, nasıl boyunlarına kadar borçla hayata başladıklarını, zaman içinde eşyalarını alırken, ne kadar zorlandıklarını anlattı.

...Yol arkadaşı dikkat kesilmişti. Ağzı açık kaldı, duyduklarından. Hayret ve hayranlık sözlerini bir biri ardından sıraladı. "Ne kadar güzel, ne kadar anlamlı, sizin bu yaşadıklarınız. Roman gibi. Ben de yaşamak isterdim, hayatımı, ben de kendim kazanıp, eşyalarımı kendim almak isterdim. Her aldığım eşyanın kıymetli olmasını isterdim. Oysa bizim hayatımızın hiç anlamı yok", dedi.
Ve devam etti; "Her şeyi hazır bulduk biz. İki varlıklı aile, bir araya geldi, bizim adımıza karar verip, bizi evlendirdiler. Ev aldılar, içini de, düğünden önce, her türlü eşya ile doldurdular. Biz, eve girdiğimiz zaman , hiçbir eksiğimiz yoktu. Ama hayatın da bir anlamı yoktu. Keşke sizin gibi, sevdiğimi eş olarak seçebilseydim, eşyalarımı zorluk çekerek alsaydım. Onun sevincini yaşasaydım. Sizin yaşamınıza imrendim", diye feryat ediyordu.

...Genç öğretmenin şaşkınlığı arttıkça artıyordu. Kendisi, bu çektiklerinin altında ezildiğini düşünürken, yol arkadaşı, bunların aslında ne büyük kazanımlar olduğunu anlatıyordu. Gerçek, O da bunların ne kadar değerli olduklarının bilincindeydi. Öğrencilerine, hayat mücadelesinin değerini her zaman anlatırdı, ama bazan, bu yaşadıklarından yakınmadan da edemiyordu işte.

...Pasaport düşüncesi biraz dağılmıştı ki, yeni bir anons, yüreğini hoplatmaya yetti. Frankfurt hava sahasına girdikleri duyuruluyordu.

...Kaygıyla karışık bir sessizlik çöktü, bayan yolcular arasında. Herkes genç öğretmene acıyan gözlerle bakıyor, üzülüyor, ama ellerinden birşey gelmediği için, birbirlerine boyunlarını büküp, el açıyorlardı, göstermeden.

...Uçak yere indi. Hep birlikte terminal binasına geçtiler. Bantlardan valizler alındı, pasaport memurunun önünde, sıraya girdiler. Kendisinden öncekiler, birer birer pasaportlarını verip, damgalatıp geçiyordu. Yol arkadaşı, önüne düştü. Sanki, "benim gibi yap", der gibi bir havası vardı. O, pasaportunu memura verdi. Memur dikkatle inceledi. Evirdi çevirdi, sayfalarını karıştırdı. Almanca sorular sordu. Aldığı cevaplara göre, yüzü şekilden şekile girdi. Sanki biraz zorla, tasdik edip pasaportunu verdi. O, valizini alıp, içeri geçti.

...Genç öğretmen, sıra kendine gelince, gri renkli pasaportunu memura uzattı. Memur bir pasaporttaki fotoğrafa, bir de genç bayan öğretmene bakıp, "Willkommen"(hoş geldiniz)dedi, gülerek. Pasaportunu veriverdi eline.

...Biraz önce , heyecandan dizleri titreyen, meraktan kalbi dışarı fırlayacak gibi olan bayanın yerine, dizlerinin bağı çözülmüş, sevinç ve heyecandan gözlerinden yaş boşanmış birisi vardı artık şimdi.

...Valizini kaptığı gibi, koridora doğru hızla yürümeye başladı. Beraber geldikleri işçiler şaşkın, bakıyorlardı. Çok hoşlarına gitmişti bu durum. Koridora geçtiklerinde, başında toplanıp, hep birlikte alkışlamaya başladılar, sevinçlerinden. Onlar da, bu heyecan dolu yolculuğa, her yönü ile ortak olmuş, üzüntüyü paylaşmışlardı. Şimdi bu sonuçtaki sevinci de paylaşmak, haklarıydı.

...Kapıdan çıkar çıkmaz, sevdiği adamı gördüğünde, bütün sıkıntılarını unutup, boynuna atladı. Sıkıca sarıldıktan sonra, bir iki küçük yumruk atmadan duramadı, hayat arkadaşının göğsüne. Gözyaşlarını koyverip, "neler çektim,bir bilsen", diyebildi sadece. Onu da galiba, ancak kendisi ve eşi duyabildiler.

...İki cümle ile soruverdi, bu pasaport ve vize olayını. Eşi, "kaç kere söyledim hayatım, bu gri pasaport, görev pasaportudur, buna vize yok, korkma, çekinme, atla gel, demedim mi", dedi...

..."Ne bileyim ben, gene de korktum işte anlatılanlardan, kavuşamayacağımdan, öldüm öldüm dirildim...", dedi bayan, koluna, hiç bırakmamacasına sarıldığı eşine.



...Ramazan Işık

...

16 yorum:

  1. Son cümlede bittiğinde derin bir nefes aldım.
    Hikayenizde kendimi buldum, sevindim, üzüldüm, çaresiz kaldım.
    Eşimle üniversitede tanıştığımızda tüm aile bize karşı çıkmıştı. Daha 18 indeydik ama aşk bu herşeyi silip attırıyor.
    Kısa bir yol hikayesiydi görünen ama içinde zorlukların acısı, kavuşmanın sevinci ve daha nice hissiyatları barındırmış.
    Neden eşinden ayrı kalmak zorunda bayan merak ettim haddim olmayarak..

    Kaleminize selam olsun, sevgi ve selamlar

    YanıtlaSil
  2. Newbahar,farklı zamanlarda,benzer şeyleri yaşamışız.Bu hikaye,benim yurt dışında öğretmenlik yaptığım zamandan,küçük bir kesittir.
    Beğendiğinize sevindim.Teşekkür ederim.
    Sevgiler.

    YanıtlaSil
  3. güzel duygu yüklü bir hikaye birazcık kendi hikayemi buldum içinde kaleminize kuvvet sevgi ve dostlukla kalun

    YanıtlaSil
  4. Hikayenin sizin yaşamınızı anlattığını, daha en başta tahmin etmiştim. Çünkü ben de sizin gibi, isim vermeden (daha doğrusu sahte isim ile) kendi yaşamımdan kesitler sunuyorum zaman zaman.:))
    Ayrıca ben de yer yer kendimi buldum bu öyküde. Benim de evliliğim onaylanmamaıştı ve biz de bu yüzden ilk yıllarda çok maddi sıkıntı çektik. Sanırım bu öyküyü okuyan birçok kişi, içinde kendini bulacaktır.
    Blog başında yazdıklarınızı "karalama" olarak nitelerken mütevazi davranmışsınız. Çünkü karalamadan ziyade ustaca yazılmış bir öyküyle karşılaştım:) Sevgi ve saygılarımla...

    YanıtlaSil
  5. Siz bu küçük kesitleri bir kitap yapıp bastırın bence :) Okuduğum çoğu şeyden çok daha etkileyici bir havası var bu anılarınızın. Sizim yazım tarzınız da ayrı bir tat katıyor işin içine. Kaleminize sağlık...

    Küçük bir tavsiye daha... Nokta ve virgüllerden sonra birer boşluk bırakmaya özen gösterin ;)

    Sevgiler...

    YanıtlaSil
  6. bilge,yaşam öyküleri birbirine çok yakındır zaten.Bu topraklarda soluk aldığımıza göre.

    sihirliyazılar,bendeniz öykü şeklinde,ama çoğunluğu yaşanmış olayları aktarmaya çalışıyorum.Genellikle de kendi yaşadıklarımdan seçmeye özen gösteriyorum.Bazan çevremde olanlara da duyarsız kalamayıp,aktardıklarım oluyor.
    İlginize teşekkür ederim.

    YanıtlaSil
  7. mit,umarım birgün bu tavsiyeniz de gerçekleşir.Eğer gerçekleşirse,siz değerli blogdaşlarımın verdiği güç,tavsiye ve önerilerle olabilir.Sizin düşünceleriniz benim için kıymetlidir.
    Tavsiyenize uyup yazıda düzeltmeler yaptım.Umarım olmuştur.

    YanıtlaSil
  8. Yolcuların alkış kısmında koyverdim gözyaşlarımı.Ne güzel anlatmışsınız. Yıllar önce ben de ilk uçağa bindiğimde inene kadar yanlış uçağa bindim korkusu yaşamış ama korkudan ve utançtan kimselere soramamıştım:))
    Elinize, yüreğinize sağlık.

    Sevgi ve saygılarımla.

    YanıtlaSil
  9. ÇOBAN YILDIZI,yaşadıklarımızdan etkilenip,duygulanıyoruz.Duygusallığımızdan da şikayetimiz yok.İnsani bir duygudur çünki.Eskilerin dediği gibi; ancak "diğergam olanlar"(empati kurabilenler) başkalarının dertleri ile dertlenebilirler.
    Katılımınız için teşekkür ederim.
    Sevgiler.

    YanıtlaSil
  10. Değerli hocam öylesine etkileyici bir dille anlatıyorsunuz ki okurken kendimi kaybediyor okuduklarımı yaşıyormuşum gibi hissederek sürükleniyorum yazılanların her bir satırında,Bütün zorluğa rağmen sonu mutlulukla bitmesine de ayrıca çok sevindim,Bu anıları bir kitapta toplasanız ne kadar güzel olur.Anılarınızı bizlerle paylaştığınız ve sürükleyici anlatımınızdan dolayı teşekkür ederim

    YanıtlaSil
  11. buseli,anlamlı yorumunuz,sevgi dolu bakış açınız ve destek verici açıklamalarınıza teşekkür ederim.Beni cesaretlendiriyorsunuz.Sevgiler.

    ra55,geçmiş olsun.Umarım düzelir.Yeni adresinizde,sizi takip ediyor olacağım.Sevgiler.

    YanıtlaSil
  12. Her yaşanmış sevgiler hemen hemen aynı ya sen çok seviyorsun ailen istemiyor yada sen istemiyorsun aylen istiyor.paylaşımın için çok teşekkürle.Benim sayfama ziyaret etmişsin teşekkürler.

    YanıtlaSil
  13. Belirli yerlerde kalbim güm güm attı,çok heyecanlandım."Eyvahhh"larla"ahh"larla okudum.İnşallah arkası yarın değildir diye düşündüm okurken.Sonunda da alkışlayanlar arasında ben de vardım.Çok duyguluydu..Yaşanmış olmasıysa ayrı bir değer..İşte emeğin zaferi dedim kendi kendime..Yüreğinize sağlık..Sevgiler..

    YanıtlaSil
  14. sessiz kelimeler,sevgiler ve aşklar,zoru başararak sonuca ulaşmışsa değerlidir.Hazırın pek bir anlamı yok.İşçi bayanın dediği gibi.
    İlginize teşekkür ederim.

    YanıtlaSil
  15. EBRULİ,bu yaşanmışlık da diğerleri gibi,bizim hayatımızda bir köşedir. Aslında "yazıya vurabilsek kendimizi", çok var da böyle. Bakalım, yüreğin yettiği, ömrün vefa ettiği kadar yazmaya çalışacağız.
    İlginize, üzüntüyü ve sevgiyi paylaşımınıza teşekkürler.
    Sevgiler.

    YanıtlaSil
  16. Çok güzel bir öykü bu... Güzelliğini biraz da yaşanmışlığından alıyor. Hepimiz aynı olmasa da benzer yaşamlardan gelmişiz.

    Sevgi, en önemlisi sevgi; o olmadan yaşananlardan tat almak zorlaşıyor değil mi? Çocuklarımıza kazandıracağımız en önemli duygu SEVGİ olmalı...

    YanıtlaSil

Düşünceleriniz benim için önemlidir. Katkılarınız için teşekkür ederim.