6 Mayıs 2009 Çarşamba

BABA SÜLEYMAN


.
Eğitim alıp, bir diplomaya sahip olabilirsiniz. Diplomanıza göre size, doktor, mühendis, öğretmen diyebilirler. Subaysanız, rütbenize göre ünvanınız hazırdır zaten. Kurmay sınavlarını kazanmışsanız, paşa da olabilirsiniz. Ya da, bir zanaatkar olursunuz, o zanaatınıza göre bir isim alırsınız. Marangoz, su tesisatçısı, sıvacı, demirci. Bunlar bir insanın çalışarak, eğitim alarak kazanabileceği ünvanlardır.

Bazı ünvanlar vardır ki, böyle kurumsal değildir. Her yerde görmez ve rastlayamazsınız. Ama bu ünvanın verildiği kişileri gördüğünüzde de, yerinde bir kavram olarak, toplum tarafından yaşatıldığını anlarsınız.

"Baba", ünvanı, toplumsal kurumların en önemlisidir. Çevresinde sevilen, karşılık beklemeden herkesin yardımına koşan, kendisinde olmayanı bile bir şekilde temin edip, ihtiyaç sahiplerine ulaştıran insanlara verilen bir ünvandır BABA.
Ama toplum istemeden, hiçbir insana , "BABA" lakabı veya ünvanı verilmez.

Bir kişinin, sonradan yerleştiği bir yörede, "Baba" lakabı ile anılması, öylesine kolay bir iş değildir. Çok emek ister. Her insana böyle bir ünvanı vermezler, kolay kolay. Zaten bu ünvanı almak için de ayrıca çalışılmaz. Çalışsan da olmaz. İlla, toplum belirleyecek onu. Kendiliğinden oluşup verilecek.

BABA

İşte toplumun belirlediği bu ünvana sahip bir kişiydi BABA SÜLEYMAN.
Dedik ya, bu ünvan öyle kolayına kazanılmaz. Öncelikle büyük bir yürek ister. Öyle bir yürek ki, kocaman olacak. İçine dünyalar sığacak. Kimsenin yapamadığını yapacak.

Dünyalar sığardı yüreğine Baba'nın.

Babasını çok küçük yaşlarda kaybettiğinden olsa gerek, yetim gördümmü yüreciği erirdi. Karşısında dayanamazdı. Onun için, dünyada hiçbir tutar dalı olmayan bir yetim genç oğlan çocuğu, kızını istettiğinde, iki etmedi. Daha ilerisini yaptı, O'na gerçek babalık yaptı. Öyle bir ilişki oluşturdu ki, aralarında, son nefesinde O'nun adını sayıkladı. Elbette vefaatıyla O'nun da yüreğine ateş düşürdü. O genç bunaldığı zamanlarda, tek cümlesi, "Nerdesin Baba" , oldu.

Ağaç yetiştirdi Baba, bulunduğu yörelerde örneği görülmeyen ağaçlar. Bahçeler oluşturdu. Ağaç yetiştirmenin ibadet olduğunu biliyordu. Kuru bir yerde yaşamadı hiç. Mutlaka çevresi yeşil olmalıydı. Yoksa, kendisi oluştururdu. Şimdi, ebedi uykusunda yemyeşil çam ağaçlarının altında yatıyor olması, bu ağaç sevgisinden olsa gerek. Geride kalan çocukları ve torunları da, iki yanındaki iki küçük çam fidanını sulamaktan geri kalmıyorlar.

Parayla pulla işi olmazdı O'nun. "Dünya malı dünyada kalır", derdi. Kefenin cebi yoktu. Öteki tarafa kimsenin birşey götürdüğü de yoktu. "Ne yaparsan bu dünyada yap, arkandan iyi bir er kişiydi derlerse , işte o zaman gerçek insansın", derdi. Ve öyle ayrıldı bu dünyadan, Baba Süleyman.

Bir kış günü, terki dünya ettiğinde, küçük ilçede, büyük bir kalabalığın omuzlarında gitti son yolculuğuna. Babasını seferberlikte kaybetmesine rağmen, hayatı dolu dolu yaşamasını bildi. Seksenbeş yaşında vefaat etti. Ama oğlu, O'nun yokluğuna dayanamayıp, gecenin üçünde mezarı başında gözyaşı dökmekten geri durmadı, bu yaşta kaybettiği babasının ardından.

Yattığı yerden, huzurlu ve mutlu bakıyordur bu yalan dünyaya. Zira hayat çok kısa ve herşey geçici. Önemli olan, biz bunun fakındamıyız. Geçici dünyada, kalp kırmadan yaşamasını biliyormuyuz, Baba Süleyman gibi.

Ramazan Işık

2 yorum:

  1. Yüreklere bir acı yerleşirse o yaraya dönüşür her zaman sızlar artık ömür boyunca bu acı ıstırabı çeker durursun, her baba sesi duydukca. Yok olan bir gücü herzaman yanında olmasını hissedersin ve yaralarını derinleştirirsin. Baba sevğisi görmeyenler kendi sevğilerini etrarafa saçar sanırım, eminim ki bunlardan biriside Sayın Ramazan Işık'tır

    Yılmaz Ilık

    YanıtlaSil
  2. yılmaz ağabeyciğim,babasız yaşayıp büyümek,bambaşka bir acı gerçekten.ama sizin gibi dostlar var oldukça,dünya yaşanır oluyor.
    ilginiz için teşekkür ederim.
    sevgi ve selamlar.

    YanıtlaSil

Düşünceleriniz benim için önemlidir. Katkılarınız için teşekkür ederim.